PASKALJEVİC'İN OTOBÜSÜ VE KUSTURİCA
Aslında bu yazı yazılması çok önce planlanan ama bir türlü yazılma fırsatı
bulamayan bir yazı. Sürekli olarak başka işlerden dolayı ertelenen bir
konu belki.
İki (eski) Yugoslavyalı yönetmenden bahsediyorum: Goran Paskaljevic
ve Emir Kusturica. Biri (ikincisi) iki kere Cannesda Altın Palmiye almak
gibi bir tekliğe sahip, diğeri de ulusal ve uluslararası anlamda en az
onun kadar başarılı bir yönetmen. Bu iki başarılı yönetmen birbirini sürekli
kıyasıya eleştirmeleriyle de ünlü. Bu eleştiriyi Barut Fıçısını (Bure
Baruta) izleyenler farketmiştir.
Paskaljevicin filmi Yugoslavyadaki savaşla ilgili. Bu savaşın içinden
insan manzaraları çiziyor. Savaşın değişik psikolojiler (insanlar) üzerindeki
etkisini çizmeye çalışmış -bu işi başarmış olduğu da bir gerçek. Ama bununla
yetinmemiş Paskaljevic. Bölgeyle ilgili söyleyebileceği herşeyi söylemiş.
Hatta bazı durumlarda iyice derinleştirmiş eleştirisini. Filmde Kusturicanın
filmlerine de göndermeler var bolca. Birçok sahnede Kusturicayla
çalışan oyunculara rol vermiş. Bunun dışında bence bu eleştirinin en yoğunluk
ve açıklık kazandığı sahne otobüs sahnesi. Sahne iki sevgilinin öpüşe koklaşa
otobüse binmesiyle başlıyor. Bu iki genci Kusturica filmlerine özgü bir
biçimde bir üflemeli ordusu takip ediyor. Erkek havaya para saçmaktadır.
Üflemeli takımı, parasını alıp başka bir sokağa doğru ilerlemektedir. Gencler
çok mutludur. Bundan sonra otobüse bir genç daha biniyor. Genç, içeride
oturan kadına otobüsün ne zaman kalkacağını soruyor ve kadın 15 dakika
önce kalkmış olması gerektiğini söylüyor. (otobüsün şoförü bir göçmendir
ve o sırada televizyonda göçmenlerle ilgili bir haber izlemektedir.). Bundan
sonra gencin otobüs içinde şiddet (her şekliyle) uygulamaya başladığına
tanık oluyoruz. Bağırarak başlıyor işe. Bu ülkede her şeyin çok kötü
olduğunu, hiçbir şeyin yolunda gitmediğini söyler. Bir süre daha bağırdıktan
sonra otobüsü kendisinin kullanacağını söyler. Buna itiraz eden birkaç
insanı cebinden çıkardığı bıçakla susturduktan -bu susturma öyledir ki
eşiyle birlikte otobüste oturmakta olan ve duruma itiraz eden bir adamı
bir genç kadının karşısına oturtarak kadının bacaklarının açmasının ister
ve erkeğin ereksiyon olup olmadığını (kaba bir dille) sorar. Ve bütün bunları
yaparken şiddet hep ön plandadır.- sonra arkada oturan ve olup bitenlere
karşın -olup bitenleri aslında dışardan bir gözle izleyip durumdan hoşnutsuzluklarını
-bu hoşnutsuzluk da yalnızca keyiflerinin bozulmasıyla ilgilidir- mimikleriyle
gösterip kaldıkları yerden devam etmişlerdir- öpüşüp koklaşmaya devam eden
çifte dönüp otobüsü kullanmasına bir itirazları olup olmadığını sorar.
Kız yüzünü soruyu sorana çevirmeden -o sırada da öpüşmektedirler çünkü-
benim işime karışma da ne yaparsan yap diyen bir tavırla elini hayır
anlamında sallar.
Paskaljevice göre -ki filminde Avrupanın göbeğinde yaşananların suçlusunu
aramaktadır- Kusturica, o insanları otobüsün arkasında oturup ülkede (dünyada)
olup bitene aldırmadan öpüşen insanları- filme almaktadır bütün o savaş
ortamına rağmen. Bu çok ciddi ve iddialı bir eleştiridir.
Bu tartışma -kavga mı demeliyim?- The Guardianın 23 Nisan 1999 tarihli
sayısında Kusturicayla yapılan röportajda da ortaya çıkıyor. Paskaljevic,
Kusturicanın Powderkeg adlı filminin çekimlerine engel olmaya çalıştığını
iddia ederken Kusturica bunu yapmadığını, yalnızca Paskaljevic kendisine
açıktan saldırıya başladığında yapımcıya -ortak yapımcılarıdır- ya kendisini
ya da Paskaljevici seçmesi gerektiğini söylediğini söyler. Röportajda
Paskaljevice küfretmekten geri durmaz Kusturica ("You know, the world
is full of assholes. Paskalgevic is one.) (röportaj için: http://www.guardianunlimited.co.uk/Archive/Article/0,4273,3857188,00.html)
Kusturica da filmlerinde siyasi göndermeler yapmaktadır kuşkusuz -kara
kedi ak kedi de domuzun arabayı eski Yugoslavya haritası şeklinde yemesi
vb.- ancak anlaşılıyor ki bunu Paskaljevic ve eski Yugoslavya sınırları
içinde yaşayan birçok kişinin yanı sıra dünyanın başka yerlerinde yaşayan
çok kişi de az bulmakta ya da anlamamakta. Paskaljevic, Kosova gerçeğini
derinlemesine ve eleştirel bir gözle ele alan ve bunu yaparken de bunun
için bir şeyler yapmayan (yapmadığını düşündüğü) herkesi kıyasıya eleştiren
(Kusturicanın Milosevicin sözcüsü olduğunu düşünmektedir) bir sanat insanı.
Bu düşüncesinde haklı olduğu ve bu haklılığı hiç de kaba olmayan ama oldukça
sert bir anlattığı ortada. Şimdi düşünme sırası bizde belki de
(?)
vertov
|