SİNE-GÖZLER VE AJİTASYON TRENLERİ
Üçlü Divan
1.
Amerikadan ve Batıdan gelen filmleri ve yurtiçinde ve yurtdışında
çalışma ve sanatsal deneyim üzerine elde ettiğim bilgiyi değerlendirip
şu sonuca vardım: Bütün filmler için verilmiş olan ve 1919'da kinoklar
[kinok: Vertov'un iş arkadaşlarına verdiği isim] tarafından önemsenmeyen
ölüm kararı, bugün de geçerliliğini korumaktadır. En titiz incelemeler;
acınacak bir esaret, insan gözünün kusurlarına ve basiretsizliğine bağlılık,
durumuna indirgenmiş bulunan kameranın özgürleşmesine adamakıllı yöneltilmiş
ne tek bir film, ne de tek bir sanatsal deney ayırdediyor. Sinemanın, edebiyatın
ve tiyatronun altını oymasına karşı çıkmıyoruz, sinemanın, bilginin her
dalında kullanılmasını bütünüyle onaylıyoruz, ama bu işlevleri aksesuar
olarak, sinemanın ikincil branşları olarak tanımlıyoruz. Asıl ve gerekli
olan şey: dünyanın film yoluyla deneysel bir keşfi. Dolayısıyla kameranın
sine-göz gibi, uzayı kaplayan görsel olgular kaosunun keşfi için insan
gözünden daha mükemmel olarak kullanılmasını hareket noktası olarak alıyoruz.
Sine-göz, zamanda ve uzyda yaşar ve hareket eder, etkileri insan gözünden
bütünüyle farklı bir yolla biraraya getirir ve kaydeder. Gözlemleyici durumundaki
bedenimizin pozisyonu, ya da verili bir zamandaki bir görsel olgunun belli
sayıdaki özelliklerini algılamamız, mükemmelleştirildiği için daha çok
ve daha iyi algılayan kamera için zorunlu sınırlayıcılar değildir. Gözlerimizin
niteliğini geliştiremeyiz, ama kamerayı sonsuzca mükemmelleştirebiliriz.
Şİmdiye kadar birçok kameraman, filme aldığı at ekranda doğal olmayan bir
yavaşlıkta koştuğu için (kameranın hızlı hareketi) veya tersi, bir traktör
bir tarlayı hızlı sürdüğü (kameranın yavaş hareketi) için, veya benzeri
nedenlerle çok eleştirildi. Bunlar, kuşkusuz, bazı olasılıkların ortaya
çıkmasıydı; ama biz, olguları araştırmak ve organize etmek için; böyle
ortaya çıkışların kasten gerçekleştirildiği bir sistem, bir sanal düzensizlikler
sistemi hazırlıyoruz. Şİmdiye kadar kameraya karşı çıktık ve onu gözümüzün
çaluışmasını kopyalamaya zorladık. Ve kopyalama ne kadar iyi olursa filmin
de o kadar iyi olacağı düşünülüyordu. Bugünden başlayarak kamerayı özgürleştiriyoruz
ve onu ters yönde çalışmaya itiyoruz -kopyalamaktan çok uzak bir yere.
İnsan gözünün zayıflığı açıktır. Sine-göz'ü onaylıyoruz, hareketin kaosunda
sine-göz'ün kendi hareketinin sonuçlarını keşfetmeyi, onaylıyoruz; sine
göz'ü, güççe ve gizilgüççe kendini onaylama noktasına doğru gelişen kendi
zaman ve uzam boyutlarıyla onaylıyoruz.
2.
İzleyiciyi, şu veya bu görsel olguyu benim sunuşuma en uygun biçimde
görmeye itiyorum. Göz, kameranın isteğine boyun eğer ve hareketin ardışık
noktalarına onun tarafından yönlendirilir, öyle ki, film parçasını ayrışmanın
yükseklik ya da derinliğine daha kısa, açık ve berrak olarak ulaştırır.
Örnek: bir boks maçında seyircinin bakış açısını değil, boksörlerin ardışık
hareketlerini (darbelerini) çekmek. Örnek: Bir grup dansçıyı çekmek; ama
amfide oturan ve önündeki sahnede bale oynayan bir seyircinin bakış açısından
değil, ne de olsa, baledeki bir seyirci, şimdi bütün dansçı grubunuşimdi
rasgele bireysel figürleri, şimdi birisinin baacklarını izler -her seyirci
için bir dizi farklı algı. Kimse bunu film izleyicisine sunamaz. Bir ardışık
hareketler sistemi, izleyicinin gözünün, görülmesi gereken ardışık ayrıntılara
etkili aktarımı yoluyla dansçıların ya da boksörlerin hareketlerinin sırasına
göre birbiri ardıan filmedilmesini gerektirir. Kamera, film izleyicisinin
gözlerini kollardan bacaklara, bacaklardan gözlere, vs. en avantajlı sırayla
"taşır" ve ayrıntıları düzenli bri montaj çalışmasında organize eder.
3. Ben sine-gözüm
Birisinden elleri alıyorum, en güçlü ve en becerikli; bir diğerinden
bacakları alıyorum, en hızlı ve en biçimli, bir üçüncüden en güzel ve etkileyici
kafayı -ve montaj sayesinde yeni, mükemmel bir insan yaratıyorum. Ben sine-gözüm,
ben mekanik bir gözüm. Ben, bir makine, sizlere dünyayı yalnızca benim
görebileceğim bir biçimde gösteriyorum. Şimdi ve sonsuza dek, kendimi insanın
hareketsizliğinden azadediyorum. Ben, sabit hareket halindeyim, nesnelere
yaklaşıyor, sonra onlardan uzaklaşıyorum, altlarından sürünüyorum, üstlerine
tırmanıyorum. Dörtnala giden bir atın burnunda süratle hareket ediyorum,
tam hızla kalabalığa dalıyorum, koşan askerleri geçiyorum, sırtüstü düşüyorum,
bir uçakla beraber yükseliyorum dalan ve uçan cisimlerle dalıyor ve uçuyorum.
Şimdi ben, bir kamera, en karmaşık kombinasyonlardan oluşan hareketlerden
başlayarak, bileşkelerinde çırpınıyor, hareketin kaosu içerisinde manevra
yapıyor, hareketi kaydediyorum. Zamanın ve uzamın limitlerinden bağımsız
olarak evrende verilen herhangi iki noktayı biraraya getiriyorum, onları
nerede çekmiş olduğumun hiç önemi yok. Benim yolum dünyanın daha taze bir
algılanmasının yaratımına doğrudur. Sizce bilinmeyen bir dünyanın şifresini
yeni bir yoldan çözüyorum.
Kino-Eye: The Writings of Dziga Vertov, editted by
Annette Michelson, University of California Press, Berkley,
1984.
çeviri: (bizim) vertov
|