kinodelia-akademi
Benim yolum dünyanın daha taze bir algılanmasının yaratımına doğrudur.


YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU (YÖK)


YÖK'ü Hazırlayan Koşullar:

Üniversiteler bilimin üretildiği, bilimsel gerçekliğin ortaya konulduğu eğitim kurumlarıdır. Bundan dolayı bilimsel ilerlemenin temelini oluştururlar. Ancak bilimsel ve toplumsal ilerlemenin yönü egemen güçler tarafından her zaman denetim altında tutulmak istenmiştir. Bilimsel ve toplumsal gelişmeler kimi zamanlar egemenlerin çıkarlarıyla çelişmiştir. Bu zamanlarda üniversitelerin evrensel değerleri bir kenara atılmış, egemenler üniversiteleri istedikleri doğrultuda yönlendirmeye çalışmıştır.

YÖK de 12 Eylül sonrasında bu amaçla kurulmuştur. YÖK'ün iyi anlaşılması için üniversitelerin 12 Eylül öncesi durumlarına bakmak gerekir.

1961 Anayasasıyla 41.'ci madde değiştirilerek Üniversite Üst Kurul Başkanlığı yasaya konulmuş bununla öğretim üyelerine serbestçe araştırma ve yayın yapma , siyasi partilere üye olma hakları verilmiştir. 120.ci maddede üniversitelerin kendileri tarafından seçilen yetkili öğretim üyelerinden kurulu organları eliyle yönetileceği ve denetleneceği belirtilmiştir. Ayrıca üniversite organlarının , öğretim üyelerinin ve yardımcılarının , üniversite dışı makamlarca ne suretle olursa olsun görevlerinden uzaklaştırılamayacakları hükmü de 1961 Anayasasında yer almıştır. Üniversiteler ancak devlet eliyle ve kanunla kurulabilecektir. Üniversitelerarası Kurul kararları yargı denetiminden uzak tutulmuştur. Daha sonra 1963 yılında bu kararlar yargındenetimine açılmıştır. 1973 'te ise yapılan değişiklikle üniversiteler 'örf ve adetlerine bağlı , milliyetçi, sağlam düşünceli aydınlar , sağlam karakterli vatandaşlar' yetiştirmekle görevlendirilmiştir. Anayasa mahkemesi , bu yasadaki 'örf ve adet' kelimelerinin çıkarılmasına karar vermiştir. 1960- 1980 arası üniversitelerde bilimsel arastırma ve yayın verimliliğinin en yüksek olduğu dönemdir. Bu araştırmalar ve yayınlar yalnızca sayıca değil, nitelik bakımındada üstündürler.bu dönemde üniversiteler toplumsal sorunlarla ilgilenmişler ve bu sorunlara çözümler aramıştır. Yapılan araştırmalarda bilimsel ve teknik bilgiler ortaya konmuş ve topluma açıklanmıştır. Bu araştırmalar toplumda ilgi görmüş ve üniversite dışı çevrelerdede tartışılmıştır. Teknik bir konu bile olsa örneğin boğaz köprüsü gibi , araştırmalar yalnız konunun uzmanlık alanı olan mimarlık, mühendislik fakültelerinde değil sosyal ve siyasal bilim fakültelerinde de araştırılmıştır. Ortaya çıkabilecek sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal sonuçlar ortaya konmuştur. Aynı dönemde, Avrupadaki gençlik hareketinin, Vietnam Savaşının ve ülke koşullarının etkisiyle üniversitelerin politikleştiği bir süreç başlamıştır. Üniversite gençliği 'tam bağımsız demokratik Türkiye' talebi ile emperyalizme karşı toplumsal mücadelede yerini almıştır. 12 mart darbesiyle toplumsal muhalefetin diğer unsurları gibi üniversitelerde susturulmak istenmiştir. Ancak tüm bu baskılara rağmen üniversite gençliği muhalif kimliğini 12 Mart tan sonrada korumuştur. Sisteme yönelik toplumsal mücadeleyi sivil faşist güçler ve sıkı yönetimlerle durduramayan egemen güçler 12 eylül 1980de yönetime el koymuşlardır. İşte bu atmosfer içinde yönetime el koyanlar üniversitelerin istedikleri yönde yapılanması için 6 Kasım 1981'de 2547 sayılı yasa ile Yüksek Öğretim Kurulu(YÖK) kurulmuştur.

YÖK'ün kuruluş amacı:

Anayasanın 131. Maddesine göre YÖK yüksek öğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek , yönetmek , denetlemek , yüksek öğretim kurumlarındaki eğitim -öğretim ve bilimsel arastırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaçlar doğrultusunda çalışmalarını gerçekleştirmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile kurulmuştur.YÖK ; üniversiteler, Bakanlar Kurulu ve Genel Kurmay Başkanlığınca seçilen ve sayıları, nitelikleri ve seçilme usulleri bu kurullarca belirlenen adayların Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği kişilerden oluşur. YÖK, Genel Kurul, Yürütme Kurulu,Denetleme Kurulunca oluşur. Genel kurul 24 üyeden oluşup bu üyelerin yedisi Cumhurbaşkanınca, yedisi üniversiteler arası kurul, yedisi hükümet, ikisi Milli Eğitim Bakanlığı, biride Milli Eğitim Bakanlığı kontenjanından oluşur. YÖK ün amaç maddesi 9 maddeden oluşmaktadır. Bunların 7 si öğrencilerle ilgilidir. Bu maddelerde Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda atatürk milliyetçiliğine bağlı olmak, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duymak, Türk milletinin milli ahlaki ,insani, maanevi, ve kültürel değerlerini taşımak, Türk devletini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak korumak gibi amaçlar sıralanmıştır. Bu amaçlardan ancak beşinci sırada 'bilimsel düşünceye sahip olma' gelmektedir. Bu maddenin diğerleriyle ilişkilendirilmesi bir sorun, aynı üniversitede okuyan yabancı uyruklu öğrencileri bu amaçlar doğrultusunda etiştirmek ayrı bir sorundur. YÖK, yükseköğretim kurumlarında baştan sona belirleyici konumdadır ve kurumsal düzeydeki en üst birimden en alt birime kadar hiç birine en küçük bir hareket özgürlüğü tanımamaktadır.YÖK'ün yetki kapsamına giren ve kadro belirlemeden, ünvan tespit etmeye kadar yayılan görevler, akademik yaşama dışarıdan yapılan doğrudan müdahalelerdir. YÖK tarafından yapılan atamalar, rektörden başlayarak, dekan, bölüm başkanlığı, anabilim dalı başkanlığına kadar uzanmaktadır. Bu bakımdan üniversiteler atama ile gelen görevlilerden oluşan, gerçek yetkilerden mahrum kurumlara dönüşmüştür. Öğretim elemanları ,kendi çalışma koşulları konusunda herhangi bir söz söyleme hakkına sahip değildir. Dersin öğrencilere hangi zaman zarfında verilmesi gerektiğinden, araştırma faaliyetinin uygulama alanlarına ve niteliğine kadar her türlü kararın, söz konusu faaliyet alanına son derece yabancı organlar tarafından verilmesi ve öğretim elemanlarının bu şartlar altında çalışmaya zorlanması, öğretim kurumlarında bilimsel ilerlemeyi engelleyen önemli etkenler olmaktadır.

Üniversitelerin bugünkü durumu:

YÖK'ün kuruluş amacından anlaşılacağı gibi; YÖK'le birlikte üniversitelerde demokrasi ve özgürlükler adına ne varsa ortadan kaldırılmıştır. YÖK'ün 1402 sayılı yaası ile üniversitelerdeki demokrat, ilerici birçok öğretim üyesi üniversitelerden uzaklaştırılmış, birçoğu bundan kaynaklı istifa etmiştir. Bunların yerine gerici adrolar doldurulmuştur. Okullarda çağdışı yönetmelikler hazırlanmış üniversite gençliği susturulmak istenmiştir. Temel toplanma, ötgütlenme vb insan haklarınada aykırı olan bu yönetmelikler öğrenciler 'potansiyel suçlu' görülerek hazırlanmıştır. Üniversitelerdeki demokratik talepler bu yönetmelikler yoluyla engellenmeye çalışılmış, birçok öğrenciye soruşturmalar açılmış, uyarıdan , okuldan uzaklaştırmaya kadar cezalar verilmiştir. Buda yetmemiş okullarda polis ve jandarma baskısı artmış, kimi zaman öğrenciler dövülmüş, gözaltına alınmış hatta tutuklanmıştır. Bu uygulamalar bugünde devam etmektedir. YÖK'ten sonra üniversitelerde yapılan araştırmalar birbirrinden kopuk ve toplumun ihtiyaçlarından uzaktır. Araştırmayı yaşama bağlayan ise o araştırmaya duyulan toplumsal ihtiyaçtır. Enerji, tahkim, deprem, SSK, özelleştirme, enflasyon gibi konular hakkında bireysel görüşler açıklamanın ötesinde, sistemli birbirini tamamlayan, ayrıntılı araştırmalar yapılmamıştır. Dışilişkiler, Dışişleri Bakanlığı'nın talebi ile rapor düzeyinde araştırma konusu olabilmektedir. Bu ortamda birçok öğretim üyesi akademik kimliğini bir kenara bırakarak, araştırma yapmakta ve bunu üniversite dışı basın -yayın araçlarıyla kamuoyuna açıklamaktadır. YÖK'ün işlevi Türkiye'nin Dünya'da bulunduğu konuma göre değişmektedir. Çünkü bilimin üretimi, bilimsel ilerlemenin yönü ekonomik gücü elinde bulunduran devletler tarafından belirlenmektedir. Bu çerçevede Türkiye'den istenen üniversitelerin ekonomik bir birim olarak sermayenin ihtiyaçlarına göre yapılanmasıdır. Bu yönde yönlendirilen üniversiteler de sanayiye nitelikli insan gücü yetiştirmektedir.(üniversite-sanayi işbirliği başkaları tarafından inceleneceğinden burada değinilmeyecektir) ihtiyaç duyulmayan sosyal bilimlere yeterince kaynak ayrılmamakta yada sosyal bilimlerle ilişkili bölümler kapatılmaktadır. Diğer taraftan anabilim dalları kapatılıyor ve bülümlere ayrılıyor, bunların üstünde güçlü rektörlükler oluşturuluyor. Güçlü rektörlükler bölümlerden ve öğretim üyelerinden gelen tepkileri hiçe sayarak YÖK'ten gelen istekleri uyguluyor. Buna tepki gösteren öğretim üyeleri istifa etmek zorunda kalıyor. İstanbul üniversitesi bu konuda önemli bir örnektir. Sonuçta YÖK günümüzde sermayenin yüksek öğretimde temsilcisi, üniversitelerde sermaya politikalarının uygulayıcısı , buna karşı gelişen tepkilerin engelleyicisi yani üniversiteyi sermaye için 'dikensiz gül bahçesi' yapmanın öznesidir.

HARÇLAR:

1983-84 öğretim yılında Yüksek Öğretim kanununda yapılan değişiklikle 'öğrencilerin beslenme, kültürel ve sportif faaliyetleri ile diğer sosyal ihtiyaçlar için' kullanılmak üzere devletin öğrenci için yaptığı harcamaların belli bir yüzdesi katkı payı altında alınmaya başlanmıştır. Maddeye dikkat edildiğinde katkı payının sosyal harcamalar için alındığı vurgulanmıştır. Yani alınan katkı payı eğitim giderleri için değil, öğrencinin ders dışı sosyal aktiviteleri için ödenmesi zorunlu tutulmuş bir bedeldir. Katkı payı uygulamasının başında öğrenciden kendisi için yapılan harcamanın en fazla beşte birinin alınacağı açıklanırken, 19 Kasım 1992 tarihinde YÖK'ün 46'ıncı maddesine konulan "..devletçe karşılanacak kısım cari hizmet maliyetlerinin yarısından az olamaz.." şeklindeki ifadeyle devletçe karşılanma zorunluluğu dışında kalan diğer yüzde ellilik dilimin harç adı altında alınmasının önü açılmıştır. Öğrenci maliyeti okula, fakülteye ve hatta 1 Eylül 1995'ten itibaren rektörlüğe göre değişmektedir. 1 Eylül 1995'te çıkartılan kanunla üniversite rektörlerine harçları belli miktarlarda arttırma yetkisi tanınmıştır. Ayrıca; yeni yasa tasarısıyla harçlar artık üniversitelerin işletme hesaplarına yatırılacaktır. Başlangıçta sembolik düzeyde alınan harçlar, bugün emekçi çocuklarına üniversite kapılarının kapanması anlamı taşımaktadır. Bu durumu gizlemek için alınan öğrenci harçlarının öğrenci maliyetinin yüzde beşi olduğu söylenmekte, öğrenci maliyetinin nasıl hesaplandığı ise bilinmemektedir. Öğrenci maliyetinin ise okullarda, fakültelerde neye göre değiştiği ayrı bir sorudur, örneğin aynı okulun hazırlık sınıfında okuyan farklı bölümlerdeki öğrenciler aynı eğitim için farklı miktarlarda harç ödemektedir. Sonuç olarak üniversite eğitiminin paralı hale getirildiği bir süreç yaşanmaktadır.

YAZ OKULLARI:

Yaz okulları eğitimi paralı hale getirmenin bir aracı olarak 1989 yılında en fazla 3 ders alabilmek kaydıyla sembolik ücretlerle uygulamaya konuldu. Sonraki yıllarda bu ücretler hızlı bir şekilde arttı, ancak parası olanın yararlanabileceği bir uygulamaya dönüştü ve eğitimde fırsat eşitsizliğinin başka bir adı oldu.

NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ?:

Akademik özgürlük:

Dünya Üniversiteler Servisi'nin (WUS) İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 40'ıncı yıldönümünde LİMA Bildirgesi'ne göre: "Akademik özgürlük", akademik bir çevre üyelerinin tek tek yada toplu halde bilgiyi araştırma, inceleme, tartışma, belgeleme, üretme, yaratma, öğretme, anlatma veya yazma yoluyla edinmelerinde, geliştirmelerinde ve iletmelerindeki özgürlükleri anlamına gelir. "Akademik çevre" bir yüksek öğretim kurumunda öğretim, araştırma, inceleme yapan ve çalışan herkesi kapsar. Yukardaki tanım gereği; akademik çevre üyelerine devletten yada başka güçler tarafından bir baskı olmamalıdır. Devlet akademik çevre üyelerinin temel, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını, düşünce, din ve vicdan, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerini sağlamalıdır. Üniversitelerde yapılan araştırmalar özgür bir ortamda yapılmalı ve sonuçlar özgürce, sansürsüz olarak açıklanmalıdır. Üniversitelerin eğitim kapasitelerini geliştirmeleri için gerekli ortam sağlanmalıdır. Öğrenciler üniversite yönetimine diğer akademik çevre üyeleri gibi katılmalı, ğrencilerin yönetimde söz hakkı ve örgütlenme özgürlükleri sağlanmalıdır. Üniversitenin bütün üyeleri haklarını aramak amacıyla sendikalar kurabilmeli ve sendikalara üye olabilmelidir.

Özerklik:

"Özerklik", yüksek öğretim kurumlarının iç işleyişlerine, mali işlerine ve yönetimlerine ilişkin kararlar almada ve eğitim, araştırma, dışa yönelik çalışmalar ve diğer ilgili faaliyetlerde kendi politikalarını oluşturmada devlet ve toplumun tüm diğer güçleri karşısındaki bağımsızlıkları anlamına gelir. "Yüksek öğretim kurumları" üniversitelerden, orta öğretim sonrası eğitim veren diğer kuruluşlardan ve bunlarla ilgili araştırma ve kültür merkezlerinden oluşur. Üniversiteler, kişilerin ekonomik, sosyal, kültürel, temel ve politik haklarının gerçekleşmesini gözetmeli ve bilim ve teknolojinin bu hakları zedeleyecek şekilde kötüye kullanılmasını önlemelidir. Yüksek öğretim kurumları toplumun karşı karşıya bulunduğu sorunlarla ilgilenmeli, müfredatları ve faaliyetleri toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenmelidir. Ülkede yaşanan politik baskılara ve insan hakları ihlallerine karşı çıkmalıdır. Bilimsel ve teknolojik bağımlılığı önlemek, bilginin edinilmesi ve kullanılmasında dünyadaki tüm akademik çevrelerin eşit koşullara sahip olması için mücadele etmelidir. Yüksek öğretim kurumlarının özerkliği ilgili akademik çevrenin tüm üyelerinin aktif katılımını içeren demokratik bir öz-yönetimle gerçekleşir. Tüm üyeler herhangi bir ayrım yapılmaksızın akademik ve idari işlerin yürütülmesinde yer almalıdır. Yüksek öğretim kurumlarının tüm organları özgürce seçilmeli ve akademik çevrenin tüm kesimlerinden temsilciler içermelidir. Özerklik, eğitim araştırma, dışa yönelik çalışmalar, kaynakların kullanımı ve diğer faaliyetlerle ilgili politikaların belirlenmesine ve yürütülmesine ilişkin kararları kapsamalıdır.

Ekonomik talepler:

LİMA Bildirgesi'ne göre:

* Her insan eğitim hakkına sahiptir *Her devlet, her tür ırk, renk, cinsiyet, dil, din, politik ya da başka bir görüş, milliyet veya toplumsal köken, ekonomik durum ya da başka bir ststüye ilişkin olarak herhangi bir ayrımcılık yapmadan eğitim hakkını güvence altına almalıdır. Her devlet ulusal gelirinin uygun bir miktarını eğitim hakkından tam anlamıyla yararlanılabilmesini sağlamak amacıyla ayırmalıdır.
Yine LİMA Bildirgesi'nin 11'inci maddesine göre; devletler, tüm orta öğretim mezunları veya yüksek öğretim düzeyinde öğrenimlerini sürdürebileceklerini ispat edebilecek diğer kişiler için ücretsiz bir yüksek öğretim sistemi tasarlamak, düzenlemek ve yaşama geçirmek için tüm gerekli önlemleri almalıdırlar. Yukarıdaki ilkeler doğrultusunda eğitim temel bir insan hakkı olarak herkese, fırsat eşitliği temelinde parasız olarak sağlanmalıdır. Harçlar ve benzer amaçlarla alınan paralar kaldırılmalıdır. Bütçeden eğitime yeterli pay ayrılmalıdır.

SONUÇ:

Türkiye'de üniversitelerin sorunları toplumun diğer sorunlarından kopuk ve bağımsız değildir. Üniversite bileşenleri özgür ve demokratik bir Türkiye için toplumun diğer kesimleriyle birlikte mücadelesini sürdürmelidir. Üniversiteler üzerindeki baskılar özünde toplumun ilerlemesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Üniversitelerdeki özgür, bilimsel eğitim mücadelesi ülkedeki demokrasi mücadelesinden ayrı düşünülemez. Nasıl ki özgür ve demokratik ortamda bilimsel ilerlemenin önü açılacaksa, yaratıcı ve bilimsel düşünce de özgür ve demokratik bir Türkiye'nin yaratılmasına katkı sağlayacaktır. Tüm bu sebeplerden dolayı YÖK kaldırılmalı, üniversiteler, özgür ve demokratik bir ortamda; sermayenin değil, bu ülkenin asıl sahibi olan emekçilerin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde faaliyet göstermelidir.

Hüseyin Salık
kinodelia