Salah Birsel'in Günlük'ünden alıntılar yapıyorum
yalnızca:
Salah Birsel, Günlük, Yeditepe Yayınları, Aralık
1955
14 Ağustos 1953
Ağustos ayı!
1946 yılının bu ayında Zonguldaklı şair Muzaffer
Tayyip Uslu'nun ölüm haberi gelmişti.
Şimdi, kendimi yokluyorum da, aradan gecen 7 yılın,
bendeki Muzaffer Tayyip sevgisini hiç bozmamış olduğunu görüyorum.
Muzaffer cıvıl cıvıl bir istidattı. Onun Kan,
Rüştü'den Gelen Mektup, Mersin şiirlerine bayılırdım. Öteki şiirleri
arasında da sevmediğim hemen hemen yoktur.
Edebiyat delisi, kendi dışındaki bütün renklere,
bütün güzelliklere hayran bir şairdi. Onda yer yer Oktay Rifat, Sabahattin
Kudret ve Orhan Veli'nin etkilerine rastlamamız bizi şaşırtmamalıdır. O
hayran olmayı, kimi zaman sanat eseri yaratmaktan da yeğ tutardı. Ama gerektiğinde,
hayran kaldığı nesneleri, istedigi kılığa sokmasını da iyi becerirdi. Her
şairimizi imrendirebilecek bir içtenlikle şiirler yazmış olması, onun bu
güzelliklerden zarar değil fayda gördüğünü ortaya koymaktadır.
Denilebilir ki, yeni edebiyatimiz içinde, Muzaffer
Tayyip Uslu kadar mısraları rahatlıkla söylemiş bir başka şairimiz daha
yoktur. Hem sonra, Muzaffer bu rahatlığı, şiirini nesre düşürmeden elde
etmesini de bilirdi.
O:
"Nasıl yaşamışsın Remzi Bey
Nasıl yasamışsın sen
Bugüne kadar böyle
insanlardan habersiz.
Oturup bir masa başina
Kaydederek
Falanca evrakın
Nereden gelip
Nereye gittiğini
Hiç de mi canın sıkılmadı
Hiç de mi gözüne ilişmedi deniz
Bunca zamandan beri
Hayret Remzi Bey
Hayret doğrusu
Hayret.."
derken bazı yazarlarımızın diline doladiği o yaşama sevincini de en
gerçek, en bozulmamış haliyle sunabiliyordu.
Genç neslin tarihi yazılırken, hiç şüphe yok, onun
üzerinde de durulacak. O bunu hak etti.
Muzaffer Tayyip Uslu, 24 yaşında, daha hayatin ne
oldugunu iyice bellemeğe vakit bulamadan göçmütür. Fransız şairi Ronsard'in
kendi mezar taşı için düzdüğü mısralar ona da ne kadar yakışıyor:
"Bereket, gönlün rahat, tertemizsin;
Kan, kir, zehir karışmamış içine;
Birçok insanlar gibi düşmemişsin
Şan, şeref derdine, mal mülk peşine
Deyip kestim, yolcu; var git işine
Bırak uyusun Ronsard, rahat etsin."
Ağustos ayı!
Tevfik Fikret de bu ay içinde ölmüştü değil mi?
20 mart 1955
Mavi dergisindeki yazarların inkarı, körükörüne,inadına,kafalarının
dikine bir inkar,bir yadsımadır.
İnkarın yeri başlangıçta, her şeyin, her işin ilk
adımında varsa vardır.
İnkar yeni kalıplara, yeni görüşlere, yeni açılara
yol vermiyor, geçit açmıyorsa inkar sayılamaz.
Berikinin adi anlayışsızlık, özdensizlik, kıskançlık,
çekmezliktir.
1940'ta koparılan temizleme, eskiyi inkar etme yaygarasının
ise imrenilecek bir yönü yoktur.
Şunu unutmayalım ki, 1940'ta Fecriaticileri, hececileri
yadsıyanlar, bügun genç nesil adıyla ortaları dolduran sanatçılar değil,
eğlence arayan gazeteciler, erginlik buhranı geçiren delikanlılardır.
Ün meselesine gelince, Ağrı dağındaki çobanın ünü,
bunların topunun ününden çok daha yaygındır.
|