MUTLULUK ÜZERİNE
BİR YAZI
Mutluluk nedir? Mutluluk en yalın deyimiyle,
yaşamdan tam hoşnut olmadır. Ya da sürekli bir kıvanç hali de diyebiliriz.
Kant biraz karamsar bu konuda. "Ahlak emredici yasalardan oluşur,
ama mutluluk olsa olsa bir umut konusudur, dahası belki de hiç bir zaman
gercekleşmeyecek bir idealdir" demiş. Fransızlar devrimin tam ortasında
bir anayasa çıkarmışlar. Birinci maddesine de "toplumun amacı ortak mutluluktur"
demişler. Bunun önemi şurada; mutluluğu bireysel bir dilek olmaktan çıkarıp
anayasanın güvenceye bağladığı bir hak durumuna getirmişler. Çünkü
toplum teker teker insanlarin mutluluğunu sağlayamaz onun yapabileceği
olsa olsa yığınla mutsuzluk engelini ortadan kaldırmak, bu arada eşitliği
sağlamaktır. Böylece, bireysel mutluluk, bir sosyal tasarımdan soyutlanamaz.
Kişinin mutluluğu ile sosyal ve siyasal düzen arasında direkt bir bağ vardır.
Düzenin insansal ölçüler taşımadığı bir yerde, bireylerin mutluluğu havada
kalmaya mahkumdur. Buradan kalkarak denecektir ki, mutluluk bireyselle
toplumsalın bağımlılığı içinde gerçekleşir. Bireysel bir mutluluk, ancak
toplumsal bir mutlulukla mümkündür; çünkü bireyin özgürce gelişmesi, herkesin
özgürce gelişmesine bağlıdır. İşte tam bu noktada -düzeni adını koyarak-
sorgulamak önem kazanıyor. Mutluluk bir yaşama biçimi midir? Bir tavır
alış mıdır? Anlık mıdır, sürekli midir? Durgun mudur? Atılımlı mıdır? Kavramsal
mıdır? Olgusal mıdır? Ve giderek amaç mıdır, yoksa araç mıdır?
Iki türlü mutluluk vardır. Daha
doğrusu birbirine hiç benzemeyen iki durum vardır ki her ikisine de mutluluk
adı verilmektedir. O halde biri sahtedir. Sahte olan: gerek kişilerin gerekse
kitlelerin önüne amaç olarak yerleştirilen bir aldatıcı ve uyuşturucu balondur.
Bu balon biri olmayı, gününü gün etmeyi, sorumsuzca gevşemeyi, bana dokunmayan
yılan bin yaşasın düsturunu şiar edinmeyi ve bu türden erdemsizlikleri
kapsar. Bunlar içi hepten boşalmamış, kafası ve yüreği yozlaşmamış bir
insan için değildir. İnsanın özüne aykırı bir hazıra konuculuk ve orada
duruculuktur. Diğeri; bu da ana çizgileriyle, insanın içinde bulunduğu
bütün çelişkileri, çatışmaları aşıp, bir uyuma varması, kendini tedirgin
edip duran sorunlara birer çözüm ya da en azından çözüm yolu bulması durumudur.
İnsanın çelişkileri çatışmaları nelerdir? İnsanın doğayla çatışması vardır.
Kendi kendisiyle çelişir kişi, iç çatışması vardır. İnsanın yaşamı birkaç
yönlü bir mücadele, bir savaştır. Hem de öyle bir savaş ki, alanların sınırları
kesin çizgilerle çizilmemiş, karşılaşılan bu çelişkiler birbirinden bağımsızca
birer çerçeveye alınmamıştır. Yani bir kişi, "Dur hele, önce doğayla çatışmamı
bir halledeyim, sonra sınıf mücadelemi vereyim, onu da bir sonuca bağlayayım,
sonra toplumsal kurumlarla ilişkilerimi düzenleyeyim, ondan sonra
da kendi iç çatışmamı çözümler, sonunda da derin bir oh çekerim" diyemez.
Bu alanlar birbirleri içine girmiş, aralarında zorunlu bağıntılar ve etkileşmeler
olan bir bütündürler ve kısacası bunların hepsi kul olarak yaşamdır. İnsanın
kendi önündeki sınırlı zaman süresi, bu mücadelelerin adımlarından oluştuğu
gibi, insanlık tarihi de aynı mücadelelerin aşamalarından oluşur. Nasıl
toz pembe bir tarih yoksa toz pembe bir yaşam da olmayacaktır. Olmamalıdır
da. Çelişkilerin, çatışmaların olmadığı bir durum, bir ileri adımın atılamayacağı
bir durumdur, durağan ve yapay bir durumdur. Akla da olgulara da aykırıdır.
Demek ki mutluluk kişinin her türlü çelişkisini aşması, çatıştığı şeylerle
bir uyuma varmasıdır. Demek ki sonsuz ve sürekli bir durum değildir. Bir
aşama, deyim yerindeyse, bir uğrak noktasıdır. Sonra bu nokta bir başlangıç
olacak, yeni bir atılım, yeni bir mücadele doğacak ve bu böyle sürecektir.
İşte insanın vazgeçilmez değeri olan yaratıcılık bu sürecin ürünüdür. İnsanlar
neden mutsuz? Mutlu olacak ne var ki? Dünya kaynakları paylaşmanın türlü
dalaveresiyle uğraşıyor, devletler birbirine gizli düşman, ülkeler birbirinden
kopuk, insanlar diliyle, rengiyle, kültürüyle birbirinden ayrılmış, her
ülke kendine özgü sorunlarla boğulmuş, mutluluk kanalları tıkanmış, kişisel
ilişkiler çıkar kaygısıyla gölgelenmiş, yakın çevremizle bile iletişim
kopukluklari yaşanıyor. Gündelik sorunlarla çevrilmiş sınırlı bir hayat
yaşıyoruz. Nedir bu? Hayat bunun için mi yaşanıyor? İçimizdeki yaşama sevincini
neden duymuyoruz? İnsanlar neden bunları hiç düşünmüyor? Sevgi, sevinç,
neşe, coşku nerede? Kimimiz için dönme dolap beygirinin hayatına benzeyen
bir kısır döngü, kimimiz için ne yapacağını bilmeden ancak bildiklerini
yapan bir çembere dönüşen hayat, yaşamın hangi rengini taşıyor? Ne gariptir
ki bu sorular icin ne paneller yapılıyor, ne sempozyumlar düzenleniyor,
ne de sorun kabul ediliyor. Oysa belki de yaşama mutluluğunun önündeki
en büyük engel bu sorunu görememektir. İnsanların bilemediği, göremediği,
düşünemediği nedir? Üretmek ve paylaşmak..... Görülmeyen, bilinmeyen,
yapılmayan bu? Üreten ama paylaşmayan, bencil ve zalim olmak zorundadır.Üretmeyen
ve paylaşmayan, ancak zorbalıkla yaşayabilir. Üreten ve paylaşan mutlu
olur, mutlu eder, mutluluk yaratır.Üretimi ve paylaşımı engellenen şiddete
başvurur. Üreten ama paylaşmayan bencilligin yalnızlığında kavrulur. Üretmek
ve paylaşmak... İnsan olmanın, insanca yaşamanın yolu budur. Belki bütün
sorunların çözümü de burada yatmaktadır.
Duygularımızı
üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Düşünce üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Sevinç üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Güven üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Neşe üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Bugünü üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yarını üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Kendimizi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Kendimizden başkasını üretiyor ve paylaşıyor
muyuz?
Bilgi üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Yeni bir renk üretiyor ve paylaşıyor
muyuz?
Yeni bir çizgi üretiyor ve paylaşıyor
muyuz?
Yeni bir alan üretiyor ve paylaşıyor
muyuz?
Yeni bir hayal üretiyor ve paylaşıyor
muyuz?
Dostluk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Aşk üretiyor ve paylaşıyor muyuz?
Herşeyi yeniden yorumluyor ve paylaşıyor
muyuz?
"Üretmek" sözüyle yalnız işi ve parayı
mı anlıyorsunuz?
"Paylaşmak" denince aklınıza miras mı
geliyor?
Ne verdiğinizden çok ne aldığınız mı
önemli oluyor?
Nasıl yaşadığınız ne yaptığınızdan daha
mı önemli?
Böyleyse, size öğretilenleri yaşıyorsunuz
ve mutsuzsunuz!..
:: Server Tanilli'nin "Yaratıcı Aklın Sentezi" adlı kitabından...
grga
|