ÜLKEMİZDE ELEKTRİK ENERJİSİ
ELEKTRİK ENERJİSİ ÜZERİNE BAZI TEMEL KAVRAMLAR
Elektrik enerjisi hem sanayinin temel girdisi olması hem de kaynaklarının
kısıtlılığı nedeniyle, hem sanayileşme açısından hem de ülkede gelişmişlik
göstergesi olarak önemini korumaktadır.
Bu önem gözönüne alındığında elektrik enerjisi üzerine söylenecek her
şey doğal olarak o ülkenin gelişmesi, sanayileşmesi ve toplumsal refahı
üzerine bir şeyler söylemek anlamına gelmektedir.
Elektrik enerjisi kaynakları da tıpkı diğer doğal kaynaklar ormanlar,
madenler, hava, su, denizler, akarsular vb gibi toplumların ortak kültürel
varlıklarıdır. Kişilerin bu ortak varlıklardan ihtiyaçları oranında yararlanabilmesi
bir haktır. Kimsenin bu hakkını kullanabilmesi engellenemez.
Kullanım kolaylığı, temizliği ve atık bırakmaması nedeniyle diğer enerji
kaynaklarına göre elektrik enerjisi tüketiminin genel enerji tüketimi içindeki
payı yıllar itibari ile artmaktadır. Şu anda dünyada genel enerji tüketimi
içinde elektrik enerjisinin payı %35in üzerindedir. Bu payın 2000li yıllarda
%40-50ye yükselmesi beklenmektedir. Bu artış trendi elektrik enerjisinin
bugün ne denli önemli olduğunu ve gelecekte de daha da önemli olacağının
göstergesidir.
1970li yıllarda dünyadaki genel ekonomik göstergelerde olduğu gibi
enerjiye olan talepteki artış beklentilerin altında gerçekleşmiştir. 1973teki
petrol krizi ile başlayan süreç elektrik enerjisi üretiminde maliyetleri
arttırdı. 1973e kadar petrolün sınırsız ve ucuz olacağı gibi görünmez
bir kural piyasaya hakimdi ve ancak durumun öyle olmadığı petrol krizi
ile ortaya çıktı ve bu durum sanayi üretim sektörünü zorladı. Daha sonra
petrol fiyatlarının düşmesine karşın petrole dayalı elektrik enerjisi üretimi
riskli olarak kabul edildi ve petrole dayalı elektrik üretiminden bir kaçış
yaşandı. Ancak dünyadaki otomotiv endüstrisindeki büyüme nedeniyle genel
enerji tüketimi içinde petrolün payında bir azalma olmadığı gibi hızla
arttı.
1973 petrol krizinin değişik olumlu etkileri de olmuştur. Bunlardan
ilki elektrik enerjisi üretiminde güneş, rüzgar ve jeotermal gibi yeni
seçeneklere yönelinmesi ve bu konudaki araştırma-geliştirme (AR-GE) çalışmalarının
hızlanmasıdır. İkinci önemli etkisi ise enerjinin sonsuz olmadığı bu yüzden
verimli kullanılması gereği ortaya çıkmıştır. Üçüncü bir etkisi de enerji
kaynaklarının olabildiğince ulusal sınırlar içinden sağlanması fikrinin
gelişmesidir. Dördüncü etki de diğer sanayi üretimlerinde olduğu gibi enerjinin
de çevre boyutunun gündeme gelmesidir. Bütün bu etkiler birlikte değerlendirildiğinde
enerjide planlama kavramı ön plana çıkmaktadır.
Elektrik Enerjisinde Verimlilik
Elektrik enerjisinin üretildiği anda tüketilmesi - depo edilememe özelliği
vardır- gerekliliği nedeniyle elektrik enerjisi üretiminde, dağıtımında
ve tüketimindeki verimlilik kavramları önem kazanmaktadır. Üretimde verimlilik,
dağıtımda verimlilik ve tüketimde verimlilik ayrı ayrı değerlendirilmesi
gereken kavramlardır.
Elektrik enerjisi -kalitesinden taviz verilmeden- olabilen en düşük
maliyetle üretilmelidir. Yani teknik verimlilik kavramından olabildiğince
yararlanılmalıdır. Bu kavram tamamen üretimde seçilen teknolojiyi bağlamaktadır.
Son derece kritik bir seçimdir ve geriye dönüşü veya değiştirilmesi son
derece pahalıdır.
Dinamik verimlilik, bu kavram bütünüyle elektrik enerjisinini depo
edilememe özelliğinden hareketle üretim, iletim veya dağıtımın yatırımını
ihtiyac duyulacağı zamandan geriye doğru giderek, yatırım sürelerini de
dikkate alarak zamanında yapmayı gerektirir. Zamanından önce yapılmış yatırımlar
karşılığında kullanım olmadığı için karşılıksız bir yatırım olarak maliyetleri
yükseltici bir etkendir. Yine İhtiyaç olduğu halde gerekli üretim yoksa
bu durum da başta sanayi üretimini olmak üzere yaşamımızdaki her şeyi olumsuz
etkileyecektir.
Tüketimde verimlilik ise büyük oranda sanayileşmeye bağlıdır. Bu yüzden
sanayi üretiminde seçilen teknolojiler son derece önemlidir. Yani çok yoğun
enerji tüketen teknolojilerden az yoğun enerji tüketen teknolojilere doğru
bir geçiş yapılmalıdır. (Fransanın kendi ülkesindeki çimento fabrikalarını
tasfiye ederek başka ülkelerde çimento fabrikası alması veya kurması tamamen
enerji tasarrufuna yöneliktir.) Aliağada sadece ark ocaklı demir çelik
üretimine yönelik olarak 4.500 MVAlık bir kurulu güç vardır. Bugün demir
çelik teknolojisindeki gelişmeler değişik ebattaki profillerin doğrudan
demirçelik fabrikasında üretilmesini olanaklı kılmaktadır. Aliağadaki
tesislerin ekonomikliği çok iyi etüd edilmelidir.
Tüketimin diğer önemli boyutu da konutlar ve ticarethanelerdir. Ofis
ve ev cihazlarında, aydınlatma ampullerinde az enerji tüketen teknolojiler
gittikçe yaygınlaşmaktadır. Bu gelişmelerden yararlanılmalıdır.
Elektrik Enerjisi bir Kamu Hizmetidir ve Kamu Hizmetlerinde Esas
Olan Hizmetin Düzenli Sağlanmasıdır.
Kamu hizmetinin ne olduğu konusunda değişik tanımlamalar vardır. Bu
nedenle kamu hizmeti konusunda görüş birliği yoktur. Ancak sosyal devlet
mantığı içerisinde düşünüldüğünde Anayasa Mahkemesinin 28.06.1995 tarih
ve 1994/71E.1995/23 sayılı kararında kamu hizmetini, En geniş tanıma
göre kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya
da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinimleri
karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma
sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir. şeklinde tanımlamaktadır.
Gerek bu tanımdan gerekse kamu hizmetinin niteliğinden dolayı bu hizmet
yasa ile tanımlanamaz. Yani neyin kamu hizmeti neyin değil olduğuna yasa
koyarak karar verilemez.
Ancak bir dizi kamu hizmetinde olduğu gibi -T.C. Anayasasının 2. Maddesi
T.C.nin sosyal bir hukuk devleti olduğu tanımını getirmektedir- bir kamu
hizmeti olan elektrik enerjisinden bu ülkede yaşayan herkesin ihtiyacı
kadar yararlanabilmesi gerekmektedir. Bu nedenle ülke içinde etkin bir
dağıtım yapılması zorunludur.
Elektrik enerjisinde etkinlik ülke genelinde her yerde ihtiyaç duyulduğunda
elektriğin aynı kalitede ve yeterli miktarda olması anlamına gelmektedir.
Yani, elektrik enerjisinde verimlilik kavramı salt bir teknik verimlilik
yani kar/zarar - esasında değil, ülke içi dengeler ve sosyal etkiler
de dikkate alınarak bir değerlendirme yapılması anlamına gelmektedir.
Satışa Esas Elektrik Enerjisi Maliyeti Nasıl hesaplanır?
Üretim noktalarının yaygınlığı, dağıtım ağının yaygınlığı veya iletim
hatlarının uzunluğu gibi etkenlerden dolayı maliyet üzerine etkileri azalsa
bile, bugün dünya genelinde kabul görmüş elektrik enerjisi maliyetlerine
bakıldığında; ortalama maliyetin %50si üretimden, %20si iletimden ve
%30u da dağıtımdan kaynaklanmaktadır. Yani üretimde, iletimde ve dağıtımda
maliyetleri düşürmek için verimlilik ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
Elektrik Enerjisi Üretiminde Teknoloji Seçimi.
Elektrik enerjisi ikincil bir enerji kaynağıdır. Yani başka enerji kaynakları
kullanılarak elde edilir. Elektrik enerjisi üretimi yapılırken yaşanılan
sorunlar, maliyetleri ve elektrik enerjisinin yaşamsal önemi düşünüldüğünde
üretim teknolojisi seçiminde son derece dikkatli davranılması gereklidir.
Çünkü yapılan yatırımlardan geriye dönüş son derece pahalıdır. Bu açıdan
üretim teknolojisi ve bu teknolojilere uygun kaynaklar seçilirken aşağıdaki
etkenler dikkate alınmalıdır.
Seçilen teknoloji güvenli olmalıdır,
Kullanılacak kaynak olabildiğince ulusal olmalıdır,
Seçilen teknoloji ucuz olmalıdır,
Yenilenebilir ve çevreci olmalıdır.
Bu kriterler düşünüldüğünde üretimde ulusal kaynaklara dayalı bir seçimin
yapılması ve başta çevresel etkiler olmak üzere diğer toplumsal maliyetlerin
ve getirilerin dikkate alınması gereklidir.
İlk kuruluş Maliyetlerinin Karşılaştırılması
Kilowatt başına kuruluş maliyetleri açısından değerlendirildiğinde aşağıdaki
tablo ile karşılaşılır.
Hidro Elektrik Santrallar (baraj gövdesine bağlı olarak değişir)
750 1.200 US$
Linyite Dayalı Termik Santrallar
1.600 US$
İthal Kömür Dayalı Termik Santrallar
1.450 US$
Doğalgaza Dayalı Termik Santrallar
680 US$
Nükleer Santrallar
3.500 US$
Rüzgar Santrallar
1.450 US$
Petrole Dayalı Termik Santrallar
2.000 US$
Foto Voltaik Piller (Güneş Enerjisine Dayalı Santrallar (henüz
rekabet edebilir bir teknoloji geliştirilmedi)
Majinal Maliyetlerin Karşılaştırılması
Elektrik enerjisinde kuruluş maliyetlerinin yanısıra elektrik enerjisinin
marjinal maliyeti önemlidir. Yani bir birim elektrik enerjisi üretimi için
gerekli girdi miktarının maliyeti önemlidir. Dolayısıyla salt kuruluş aşamasındaki
maliyetlere bakarak ucuzluk veya pahalılk değerlendirmesi yapılması doğru
değildir.
Marjinal maliyetler açısından değerlendirildiğinde en ucuz elektrik
enerjisi üretimi hidrolik santrallardadır. İkinci en ucuz üretim ise ulusal
kaynaklara dayalı linyit santrallarıdır. Daha sonra doğal gazlı santrallar,
ithal kömüre dayalı santrallar, rüzgar santralları, petrole dayalı santrallar,
nükleer santrallar ve fotovoltaik piller gelmektedir.
Hidro Elektrik Santrallarda
0.0005 US$
Linyite Dayalı Termik Santrallarda
0.0250 US$
Doğalgaza Dayalı Termik Santrallarda
0.0300US$
İthal Kömüre Dayalı Termik Santrallarda
0.0350 US$
Rüzgar Santrallarında
0.0450 US$
Petrole Dayalı Termik Santrallarda
0.0600 US$
Nükleer Santrallarda
0.0750 US$
Fotovoltaik Piller
0.2500 US$
Üretim Kaynaklarının Ulusal Olmasının Karşılaştırılması
Kaynakların ulusallığı yani kaynağın her an kullanıma hazır olması düşünüldüğünde
sıralama hidrolik, rüzgar, güneş ve linyit santralları şeklinde belirlenmektedir.
Seçilen Teknolojinin Güvenilirliğinin Karşılaştırılması
Teknolojinin güvenilirliği sıralaması yapıldığında; hidrolik, termik
teknoloji ve rüzgar santralları ilk sıraları oluşturmaktadır. Güvensizlik
sıralamasında ise Nükleer Teknoloji ilk sırada yer almaktadır.
Özellikle 19986 Çernobil faciasına kadar sorunsuz olduğu, kaza riskinin
sıfır olduğu ve atık sorunu olmadığı gibi ön koşulsuz kabül edilen nükleer
teknolojinin hiçte güvenli olmadığı ve geçmişte çok fazla sayıda ölümlü
kazaya neden olduğu ve santral çevresinde ve çalışanlarında kanser riskinin
yüksek olduğu artık bilinmektedir. 1950lerde insanlığı kurtaracağı iddiasıyla
sunulan nükleer teknolojiden bugün insanlık kurtulmaya çalışmaktadır. Nükleer
santrallarla ilgili bir diğer gerçeklik ise nükleer santral teknolojisi
ile nükleer silah teknolojisinin paralel yürüdüğü gerçeğidir. Soğuk savaşın
sona ermesi ile nükleer silah teknolojisindeki gerileme nedeniyle nükleer
atıkların artık devlet tarafından alınmaması (daha önceden atıklar silah
vb teknolojilerde kullanılmak üzere devlet tarafından satın alınmaktaydı.)
atıkların ortalıkta kalması saklanamaz boyuta gelmesi daha önceden gizlenen
felaketin en önenmli boyutunu oluşturmaktadır. Nükleer santrallardan
çıkan ve yarılanma süreleri binlerce yıl olan radyoaktif atıkların güvenli
bir şekilde depolanabilmesi bugün teknolojik olarak olanaklı değildir.
Çevresel Etkiler Açısında Karşılaştırma
Çevresel etkiler sıralamasında ise rüzgar, güneş, hidrolik, termik ve
nükleer santrallar şeklinde bir sıralama oluşmaktadır.
Yenilenebilir Olma Özelliği
Yenilenebilir olma özelliği ise sadece hidrolik, rüzgar ve güneş için
geçerlidir.
ELEKTRİK ENERJİSİ PLANLAMASINDA ESAS ALINMASI GEREKEN PARAMETRELER
Elektrik Enerjisi Yapısı Gereği Merkezi Planlamayı Zorunlu Kılar
Elektrik enerjisi temel bir maldır ve depo edilemezliği nedeniyle üretildiği
anda tüketilmek zorundadır. Bu yüzden üretiminden, iletimine ve dağıtımına
kadar merkezi bir planlamayı zorunlu kılar. Merkezi planlama ihtiyacın
tespiti ve buna yönelik yeni üretim merkezlerinin, yeni iletim hatlarının
kurulmasının yanı sıra maliyetlerinin düşürülmesi ve tüketiciye ulaşmada
gerekli teknolojik yeniliklerin yapılmasını zorunlu kılar.
Yani büyümenin getirdiği ek yatırımların yanı sına yıpranmaya karşı
yenileme ve yeni teknolojilere uygun alt yapıların yapılması zorunludur.
Bu da ancak ve ancak merkezi bir planlama ile olanaklıdır.
Elektrik Enerjisi Verimli Kullanılmalıdır
Elektrik enerjisi kaynaklarının kısıtlılığı ve yeni seçeneklerin (rüzgar,
güneş vb) henüz büyük ölçekte uygulanma şansının olmadığı bir dünyada (nükleer
enerjiyi başka atık sorun olmak üzere bir dizi teknolojik sorunu çözemediği
ve çevre ve insan sağlığı açısından taşıdığı riskler nedeniyle seçenek
olarak görmezsek) tüm ülkeler enerjilerini son derece verimli kullanmak
üzerine planlar yapmaktadır. Yani yoğun enerji tüketen sektörlerden az
enerji tüketen sektörlere bir geçiş yapılmaktadır. Böylelikle diğer sektörlere
daha ucuz ve daha fazla enerji verilmektedir. Yine gelişmiş ülkeler elektrik
enerjisi ile çalışan tüm cihazlarında az enerji tüketen teknolojilere yönelmektedirler.
Elektrik Enerji Politikaları Sanayileşme Politikalarına ve Nüfus
Planlamasına Bağlıdır.
Sanayinin temel girdisi olması nedeniyle elektrik enerjisi üzerine söylenecek
herşey ülkenin sanayileşmesi ve kalkınması üzerine bir şeyler söylemek
anlamına geldiği için bu konuda atılacak adımlar bu enerjiyi tüketecek
olan sanayide de paralel adımların atılması anlamına gelecektir. Ya da
daha doğru bir deyişle önce sanayide doğru bir planlama yapılmalı ve buna
uygun elektrik üretim, iletim ve dağıtım planı yapılmalıdır. Yine elektrik
enerjisi tüketimi nüfus artışıyla ilgilidir. Dolayısıyla yıllar itibariyle
nüfus artışı ve artış trendi, nüfus planlaması dikkate alınmalıdır.
Elektrik Enerjisi Büyük Ölçekli Yatırımları Gerektirir.
Enerji sanayinin vazgeçilmez ve en önemli girdisi olduğundan enerjideki
her çeşit dalgalanma ve kesinti sanayide maliyetlerin artmasına ve sanayi
ürünlerinin dünya ölçeğinde rekabet şansının azalmasına neden olmaktadır.
Yani enerjide üretim maliyetinin son derece düşük olması gerekmektedir.
Enerjide maliyet düşürmenin en temel yolu da büyük ölçekli yatırımlara
gidilmesidir. Yani ölçek ekonomisinden yararlanılır.
Elektrik Enerjisi Tüketimi Bir Ülkenin Gelişmişlik Göstergesidir
Enerjinin tüketimi diğer göstergeler yanında bir ülkenin en önemli gelişmişlik
göstergelerinden birisidir. Bu göstergenin anlamlı olabilmesi için ülke
genelinde bir bütünlük göstermesi gerekmektedir. Bu da ülkeninin genelinde
yaygın, düzenli bir iletim ve dağıtım ağının kurulmasını zorunlu kılar.
Ülkenin her kesiminde okul, hastane, konut vb. zorunlu tüketim merkezleri
olduğu düşünülürse, fiziki büyüklüğe bakılmaksızın elektrik enerjisinin
ülkeninin her kesimine aynı şekilde ulaştırılması zorunluluktur. Bu da
elektrik enerjisinin temelde hizmet amaçlı bir mal olduğunun en önemli
göstergesidir.
Elektrik Enerjisi Dağıtımı Yapısı Gereği Rekabete Uygun Değildir.
Enerji üretim, iletim ve dağıtım teknolojisinin dünyada ulaştığı boyut
henüz aynı bölge içerisinde birden fazla iletim ve dağıtım şebekesi kurulmasına
olanak vermemektedir. Birden fazla iletim ve dağıtım hattı tesisinin maliyeti
getirisi yanında çok fazladır. Bu da elektrik enerjisi iletim ve dağıtımında
rekabete açık bir yapı olmadığı anlamına gelir. İletim ve dağıtımın rekabete
uygun olmaması, yani tekel olması üreticilerinde tek alıcısının bu tekel
olacağı anlamına gelmektedir. Bu da üretimde bir rekabet ortamının olmadığı
anlamına gelir.
Elektrik Enerjisi Yapısı Gereği Kamu Tekelini Zorunlu Kılar.
Elektrik enerjisi üretimi, iletimi ve dağıtımı yapısı gereği doğal bir
tekeldir. Bu özellik elektrik enerjisinin bir kamu hizmeti olması gerçeğiyle
birleştiğinde kamu tekelinin zorunluluğu ortaya çıkar.
Elektrik Enerjisinde Ticari Karlılık Değil, Toplumsal Yarar ve Katma
Değer Önemlidir
Elektrik enerjisi diğer tüm kamu hizmetlerinde olduğu gibi ticari karlılığıyla
değil toplumsal yararı ve katma değeri dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
ÜLKEMİZDEKİ ELEKTRİK ENERJİSİ GÖSTERGELERİ
Ülkemizde ilk elektrik enerjisi santralı 1902 yılında Tarsusta kurulan
2 kilowatt (kW) gücündeki su değirmeni ile çalışan dinamodur. 1923 yılında
cumhuriyetin kurulduğu yıldaki kurulu gücümüz 33 Megawatt (MW) ve toplam
elektrik enerjisi üretimi de 45.000.000 kwhtır.
TEK kurulana kadar düzenli ve güvenilir istatistik yoktur. 1970 yılından
sonraki veriler aşağıdadır
Yıllar
Kurulu Güç
Puant
Kurulu Güç/ Puant Oranı
(MW)
(MW)
1970
2.234
1.539
1.45
1975
4.186
2.872
1.45
1980
5.118
3.947
1.29
1985
9.119
5.758
1.58
1990
16.315
9.056
1.46
1991
17.206
9.903
1.74
1992
18.713
10.986
1.70
1993
20.335
11.852
1.71
1994
20.857
12.495
1.67
1995
20.951
13.876
1.50
1996
21.246
14.164
1.50
1997
21.889
16.230
1.35
1998
24.680
17.500
1.41
1999
26.292
18.000
1.46
Kaynak: TEK, TEAŞ ve TEDAŞ istatistikleri.
Yıllar
Brüt Üretim
Brüt Tüketim
(Milyar kwh)
(Milyar kwh)
1970
8.60
8.60
1975
15.70
15.70
1980
23.30
24.60
1985
34.20
36.30
1990
57.00
56.30
1991
60.20
60.50
1992
67.30
67.20
1993
73.80
73.40
1994
78.30
77.80
1995
86.20
85.50
1996
94.90
94.80
1997
104.30
106.50
1998
112.20
115.10
1999
115.00
119.00
Kaynak: TEK, TEAŞ ve TEDAŞ istatistikleri.
Ülkemizde Üretim ve Tüketim Verileri
31.12.1998 tarihi itibarı ile 1998 yılı net tüketim verileri aşağıdadır.
TEAŞ Üretimi:
78.580.900.000 kwh
ÇEAŞ Üretimi:
1.769.500.000 kwh
KEPEZ Üretimi:
529.700.000 kwh
Özel Şirket Üretimi:
2.517.100.000 kwh
Otoprodüktör Üretimi:
10.131.300.000 kwh
TEAŞ Bağlı Ortaklıklar Üretimi:
17.022.400.000 kwh
Dış Satım:
- 298.200.000 kwh
Dış Alım:
3.298.500.000 kwh
Brüt Üretim ve Dışarıdan Alınan: 114.022.700.000
kwh
İç Kayıplar:
3.666.238.232 kwh
Şebekeye Verilen:
110.356.461.768 kwh
İletim Kaybı % 3.4:
3.752.119.700 kwh
Tüketime Sunulan:
106.604.342.068 kwh
Kaçaklar % 4:
4.264.173.683 kwh
Dağıtım Kayıpları %18:
21.320.868.414 kwh
Net Satışları:
81.019.299.972 kwh
Kaynak: TEAŞ & TEDAŞ İstatistikleri
31.12.1998 tarihi İtibari İle TEDAŞın 1998 yılı Tüketiminin Sektörel
Dağılımı
Tüketim Yeri
Tüketim Miktarı Yüzde
Oranı
(kwh)
Ev ve Ticarethaneler
23.090.500.492
28.20
Resmi Daireler
3.645.868.499
4.50
Sokak Aydınlatması
3.321.791.299
4.10
Sanayi
50.961.139.682
63.20
Ülkemizde Elektrik Enerjisi Fahiş Fiyatla Satılmaktadır!
Elektrik Enerjisinin kwh başına Maliyeti
TEAŞ bugün kendi santrallarında hidrolik enerjinin kwhni 443 TLye
ve termik santrallarda 15.221 TLye üretmektedir.
TEAŞ ortalama maliyeti = (termik üretim x 15.221 + hidrolik üretim x
443)/ Toplam üretim şeklinde hesaplanabilir.
1999 yılı TEAŞ ortalama maliyeti = (45.026.763.000 x 15.221 +29.794.863
x 443)/74.821.626.000 = 9. 336 TLdir.
İletim ve dağıtımdan kaynaklı maliyetler düşünülünce satışa esas fiyat
= 18.672 TL olarak bulunur.
Oysa, TEAŞ bugün YİD ve Yİ modelleriyle yapılan santrallardan çok pahalı
fiyata enerji almaktadır. Bu fiyatlar sözleşmeler bazında farklılıklar
göstermesine karşın fiyatın 8 12 cent civarında olduğu bilinmektedir.
(1999 yılı ortalama Amerikan Doları satış kuru 400.000 TL alındığında bu
fiyatların 32.000 48.000 TL arasında değiştiği görülmektedir.) Bu durum
enerji maliyetlerini olumsuz yönde etkilemekte ve dolaylı olarak kamu aleyhine
işleyen bir süreç yaşanmaktadır. Bugün su rejimine bağlı olduğu iddia edilse
de 1999 yılı içerisinde hidrolik üretimin geçmiş yıllara göre düşük olmasının
nedeni Yİ ve YİD modelli yüzde yüz alım garantili sözleşmelerdir.
Ülkemizde Enerji Krizi Yoktur. Enerjide Yönetim Krizi ve Çok Başlılık
Vardır!
Enerji yetmezliği değil enerji bürokrasisi yetmezliği vardır!
Ülkemizde özellikle son on yılda deneyimli bürokratlara el çektirilerek,
bir kriz ortamı yaratılmaktadır. ETKB, TEAŞ, TEDAŞ, TKİ, DSİ, EİEİ, MTA,
BOTAŞ, DPT ve Hazine Müsteşarlığı arasında bir çok başlılık ve koordinasyon
eksikliği vardır.
Ülkemiz bugün 26.300 MWlık kurulu gücü ve 160.000.000.000
kwhlik yıllık üretim kapasitesine karşın 18.000 MWlık puant
değerini ve 118.000.000.000 kwhlik ülke ihtiyacını karşılayamıyorsa
burada sorgulanması gereken enerji bürokrasisidir. Enerji yetmezliği değil
enerji bürokrasisi yetmezliğini sorgulamak gerekir.
Ülkemiz bugün tüketime sunduğu her yüz birim enerjinin yirmi birimini
(Ülkemizde %20 olan kayıp oranı gelişmiş ülkelerde % 6-10 arasındadır.
OECD ortalaması ise % 7dir.) yani yirmibirmilyar kwh enerjiyi kötü dağıtım
hatlarında kaybetmektedir. Bu ise iki adet 1.000 MWlık Nükleer Santralın
yıllık üretimine eşittir. Altyapıya yapılacak çok daha az bir yatırımlarla
kayıplar gelişmiş ülkeler seviyesine çekilebilir.
Termik santrallarımızda kapasite kullanma oranı gelişmiş ülkelerin %
15-20 gerisindedir. Termik santrallara yapılacak yatırımlarla hem kapasite
kullanma oranı yukarı çekilecek hem de verimleri artacaktır. Buralarda
yapılacak yatırımlarla 1.000 MWlık bir Nükleer Santralın üretimine eşit
bir üretim sağlanabilir.
Ülkemizin 2010 yılında 375.000.000.000 kwh ve 2020 550.000.000.000 kwh
brüt enerji ihtiyacı olacağı söylemi bir fantazidir. Bu varsayımlar,
hiç altyapı yatırımı yapmayacağım ve bugünkünden daha kötü bir yönetimle
enerjiyi çarçur edeceğim demektir. (sadece dağıtım hatlarında yapılacak
yatırımlarla % 10luk bir iyileştirme sağlanırsa bu talep tahminleri otomatikman
% 10 aşağıya çekilecektir.)
Gerek geçmiş yıllar trendi incelendiğinde gerekse gelişmiş ülkelerin
durumuna bakıldığında böylesine abartılı bir talebin olamayacağı görülmektedir.
ETKB ulusal kaynakları alabildiğine küçük, talebi de olabildiğince büyük
göstererek Akkuyu Nükleer Santral projesini haklı göstermeye uğraşıyor.
DPT, biri 30 Haziran 1999da diğeri ise 11 Ekim 1999da iki kez ETKBye
mektup yazarak, olur verdikleri projelerle ülkemizin 2000 yılından itibaren
bir atıl kapasiteyle karşılacağını açıkça belitmiştir.
Kısa Dönem Talep Tahmini: 2000 2004 yılları
Dağıtım kayıplarının beş yıllık kademeli bir geçişle % 18den %10a
(her yıl %1.6 düşürülmesi ile beş yılda toplam % 8 puan aşağı çekilebilir)
düşürülmesi hedeflenmeli, kaçakların % 4 olarak aynı kalacağı ve iletim
kaybının % 3.4 olarak aynı kalacağı varsayılabilir. Beş yıllık dönem için
yıllık ortalama % 8 artmasını öngörelim. Buna göre 2000 ile 2004 yılları
arasındaki enerji ihtiyacı tablosu aşağıdaki gibi olacaktır.
Geçmiş yıllar trendi incelendiğinde 1999 yılı için tahmin edilen net
tüketim 88.000.000.000 kwh alınabilir.
Net tüketim esas alınarak ileriye doğru bir projeksşiyon yapıldığında
aşağıdaki tablo ile karşılaşılır.
Yıllar Net Tüketim
TEAŞ Satış Şebekeye Verilen Brüt Üretim
(milyon kwh) (milyon kwh)
(milyon kwh) (milyon kwh)
2000 95.040
119.396
123.599
127.817
2001 102.643
126.407
130.857
135.322
2002 110.854
133.882
138.594
143.324
2003 119.723
141.851
146.844
151.855
2004 129.300
150.349
155.841
160.953
Orta Dönem İhtiyaç Planlaması 2005 2014 yılları
Dağıtım kayıplarının % 10da sabit kalacağı, kaçakların sıfırlanacağı,
iletim kaybının aynı kalacağı ve ortalama yıllık talebin ilk beş yıl için
% 7 ikinci beş yıl için % 5 artacağı esasında bakılırsa 2009 ve 2014
yıllarında
2009 Yılı Net Tüketimi: 181.351.000.000 kwh
2009 yılı Brüt Üretimi: 215.711.000.000
kwh
2014 yılı Net Tüketimi: 231.455.000.000 kwh
2014 yılı Brüt Üretimi: 275.309.000.000
kwh olacaktır.
Uzun Dönemde İhtiyaç Planlaması 2015 2030 yılları
Bu dönemde Türkiyenin gelişmiş ülkeler seviyesini yakalayacağı, enerji
yoğun üretim teknolojilerinden az yoğun teknolojilere geçeceği, nüfus artışının
yıllık yüzde 0.5e düşeceği, kaçak olmayacağı, dağıtım kayıplarının % 10
ve iletim kayıplarının % 3.4te sabit kalacağı ve sonuç olarak yıllık elektrik
enerjisi ihtiyacının % 2 artacağı esasında bakılırsa 2020 ve 2030 yıllarında
aşağıdaki tablo ile karşılaşılacaktır.
2020 Yılı Net Tüketimi: 260.656.000.000 kwh
2020 yılı Brüt Üretimi: 310.042.000.000
kwh
2030 yılı Net Tüketimi: 324.093.000.000 kwh
2030 yılı Brüt Üretimi: 385.499.000.000
kwh olacaktır.
Kısa, Orta ve Uzun Dönem Elektrik İhtiyacının Karşılanması
Ülkemiz bugün klasik üretim biçimleri olan hidrolik ve termik teknolojilerin
yanı sıra dünyadaki gelişmeleri de dikkate alır bir noktadan ihtiyaç ve
kaynak planlaması yapmalıdır.
Fotovoltaik/güneş pilleri, bu konuda henüz yaygın kullanılabilir ve
ucuz bir teknoloji yoktur. Ancak 2015 2020 yıllarından sonra fotovoltaik
pillerin maliyeti diğer teknolojilerle kıyaslanabilir noktaya gelecektir.
Yani 2005 yılından itibaren rüzgar teknolojisi ve 2015 yılından sonrada
fotovoltaik piller yaygın olarak kullanılacaktır. Dolayısıyla ihtiyaç planlamasında
kısa dönemde düşünülmese bile orta vadede rüzgar santralları ve uzun dönemde
rüzgar ve fotovoltaik piller önemli elektrik üretim aracı olacaktır.
Dünyadaki yeni teknolojileri dikkate alan yeni enerji planlama tekniklerini
hızla devreye sokulmalı ve gerçekçi bir planlama yapılmalıdır.
Kısa Dönem İhtiyacın Karşılanması: 2000 2004 yılları
Beş yıllık kısa dönemde termik santrallarda KKO kademeli olarak % 41den
% 56a çıkarılabilir. Bu oran gelişmiş ülkelerde % 70ler civarındadır.
Bu dönemde kurulu güce çok fazla bir katkı gerekmemektedir. Ülkemiz bugünkü
kurulu bulunan 14.364 MWlık termik santraldan ancak 46.000.000.000 kwh
elektrik üretmektedir. Beş yıllık dönem içerisinde termik santrallara yapılacak
yatırımlarla kademeli olarak beş yılda % 15 fazla kapasite kullanılabilir
hale gelecektir. Bu da yıllık, 15.000.000.000 kwh fazladan üretim demektir.
2000 ile 2004 yılları arasında kurulu güç 27.000 MWtan 4.000
MWlık hidrolik ve doğalgaz santralı kurularak 31.000 MWa çıkarılması
ve talep tahmin bölümündeki kayıp kaçak oranlarının sağlanmasıyla bu dönem
sorunsuz olarak geçilebilir.
Yine kısa dönemde devlet rüzgar santralları konusundaki pilot uygulamalara
başlamalıdır ve beş yıllık dönemde en azından 2.000 MWa çıkılmalıdır.
Yıllar
Kurulu Güç
Puant
(MW)
(MW)
2000
27.000
19.000
2001
27.500
20.000
2002
28.000
21.500
2003
29.000
22.300
2004
31.000
23.000
Orta Dönem İhtiyacın Karşılanması: 2005 2009 yılları
Termik santrallar ortalama olarak % 55 kapasitede kullanılması hedeflenmelidir.
Rüzgar santralları konusunda 5.000 MW hedeflenmelidir. Talep tahmin bölümündeki
ihtiyacın karşılanması için ki 2009 yılında 45.000 MW kurulu güce ve 30.000
MW puant değerine ulaşılacaktır. Bu beş yıllık dönemde ihtiyaç duyulan
toplam 14.000 MW ek kurulu güçün 3.000 MWı rüzgar santrallarından, 1.000
MWı jeotermalden geri kalan kısmı ise hidrolik, linyite dayalı termik
ve doğal gazlı santrallar kurularak karşılanabilir. Bu dönemde fotovoltaik
teknolojinin öğrenilmesi açısından devlet AR - GE teşviklerine ve pilot
uygulamalara yönelmelidir.
Uzun Dönem İhtiyacın Karşılanması: 2010 2030 yılları
Bu dönemde talep tahmin bölümünde de belirtildiği gibi büyümenin ve
enerji talebinin azalacağı, rüzgar santrallarının yaygınlaşacağı ve fotovoltaik
pillerde pilot uygulamaların yaygınlaşacağı bir dönemdir. 2020 yılında
kurulu güç 60.000 MW ve puant 43.000 MW olacaktır. 2030 yılında ise 75.000
MW kurulu güce ve 53.000 MW puant değerine ulaşılacaktır. Bu ihtiyaç yine
ulusal sınırlar içerisinden, hidrolik, jeotermal, rüzgar, linyit ve dışarıdan
doğalgaz alınarak karşılanabilir.
Enerji geleceğimiz, uluslararası finans kuruluşları ve uluslararası
tekellerin kar beklentileri doğrultusunda şekillendiriliyor. Bugün ülkemizdeki
kwh başına ortalama elektrik enerjisi maliyeti 3.3 centtir. Oysa Yİ ve
YİD modelleriyle yaptırılan enerji santrallarında % 100 alım garantisi
de verilerek 8 12 cente enerji satın alınmaktadır. Bu projeler TEAŞın
mali yapısını bozmakta ve kurum batağa sürüklenmektedir. Buradaki ikinci
önemli husus ise elektrik enerjisi maliyetlerinin bu şekilde artmasıyla
ortalama satış fiyatı artmakta ve bu durum hem sanayinin rekabet gücünü
azaltmakta hem de enflasyonist bir etki yaratmaktadır. Böylesi bir yaklaşımın
ne denli ulusal olduğu TBMM tarafından sorgulanmalıdır. Ülkemizin önümüzdeki
on yıllık dilimde sadece elektrik enerjisi üretimi için 90.000.000.000
Amerikan Doları yatırım ihtiyacı olduğunu söylemek, bu enerjiyi iletmek,
dağıtmak ve sanayide kullanmak için bu miktarın dört katı yatırım yapmayı
gerektirir. Bu ise ETKBnin ikinci fantazisidir.
Ülkemizde elektrik sektöründe dış kaynak kullanımı %20 civarındadır.
Bu oran küçük ölçekli doğalgaz santralları ile yukarıya doğru çıkmaktadır.
2020 yılına kadar ki sunulan planlara bakıldığında sektördeki dışa bağımlılık
%56ya yükselecektir. Elektrik enerjisi bürokrasisi nükleer santral lobileri
ile YİD ve Yİ lobilerine teslim olmuştur.
Halen inşaası sürmekte olan hidroelektrik santrallar kasıtlı olarak
tamamlanmamaktadır. Bu santralların Yİ modeli ile tamamlanması yolu tercih
edilmiştir. Oysa bunların büyük bir çoğunluğunda işin yaklaşık %90ı tamamlanmış
durumdadır.
Ülkemiz yetmiş yılda yaklaşık seksen milyar dolar dışarıya borçlanmışken
2020 yılına kadar lobilerin dayattıkları sözde çözümlerler sadece elektrik
sektöründe verilecek imtiyazlarla fazladan yaklaşık yüzmilyar dolarlık
bir ek borçlanma getirecektir.
ÜLKEMİZDE ELEKTRİK ENERJİSİ SEKTÖRÜNÜN ACİL SORUNLARI
Sektörde Yönetim Krizi Yaşanmaktadır.
Sektörle merkezi planlama kaybolmuş ve yönetim krizi yaşanmaktadır.
Daha doğru bir deyişle yönetememe krizi vardır. Sektör son oniki yılda
en az beş kez yeniden yapılanma sürecine sokulmuştur. Son onbir yılda onbir
genel müdür değişmiştir. Her yapılan yeniden yapılanmada deneyimli kadrolar
tasfiye edilmiştir. Kurumda son yıllarda istihdam edilmiş yeni mühendis
yok denecek kadar azdır. Oysa ihtiyaçlar düşünüldüğünde son derece dinamik
olması gereken sektör bir durağanlığa ve işlemezliğe itilmiştir. Arıza,
bakım ve onarım hizmetleri aksatılmakta yenileme yatırımları yeterince
yapılamamaktadır.
Teknik ve uzmanlık gerektiren bu sektörde bilgiye beceriye ve deneyime
bakılmaksızın politik yandaşlık esasında bir kadrolaşma benimsenmiştir.
Sektörde yetişen ve sektörü tanıyan kadrolar ya tasfiye edilmiş, ya sürgün
edilmiş yada danışman/uzman statüsünde etken olmayan görevlerde bekletilmektedir.
Sektör Hukuk Dışılık Kıskacındadır.
Ülkemizde 1970 yılında Türkiye Elektrik Kurumu (TEK)nun kurulmasıyla,
merkezi yapının oluşumuna başlanmıştır. Bu yapıya 1982 yılında belediyelerdeki
kent içi elektrik dağıtımı da katılarak bütünlüklü bir yapı oluşturulmuş,
ülkemizdeki elektrik enerji sektörünü başarıyla 1990lı yıllara kadar taşımıştır.
Ancak 1984 yılında çıkarılan ve TEK dışındaki kuruluşlara elektrik üretimi,
iletimi ve dağıtımı yetkisini veren 3096 sayılı yasa çıkarılmıştır. (Bu
yasaya daynılarak İstanbulun Anadolu yakası elektrik dağıtımı konusunda
1989 yılında AKTAŞ A.Ş. görevlendirildi. 1990 yılında ise AKTAŞ ile sözleşme
imzalandı. İmzalanan bu sözleşme 1993 yılında Danışytay tarafından iptal
edildi. Ancak dönemin iktidarı 1995 yılında yeni bir görevlendirme yaparak
AKTAŞı çalıştırmayı sürdürmüştür. AKTAŞla ilgili sözleşme ancak 1998
yılında yapılmıştır. AKTAŞ 19989 yılından 1998 yılına kadar yasa dışı bir
şekilde çalıştırılmaktadır.) Daha sonra 1993 yılında 513 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile sektör önce TEAŞ ve TEDAŞ ardından da TEDAŞın satışına yönelik
olarak dağıtım şirketlerine ayrılmasıyla merkezi yapı kaybolmuştur. 1994
yılında çıkarılan ve bazı hizmetleri Yap İşlet Devret (YİD) modeliyle yaptırmaya
yönelik 3996 sayılı yasa çıkarılmış ve bu yasa daha sonra 4047 sayılı yasa
ile değiştirilerek 3096 sayılı yasaya atıfta bulunulmuş ve elektrik sektöründe
YİD modeline yönelinmiştir. Daha sonra 1996 yılında 8269 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile YİD modelinin devret kısmı atılarak Yap İşlet (Yİ) modeline
yönelinmiştir.
Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) Yİ modeline karşı Danıştaya yürütmeyi
durdurma istemiyle dava açtı ve bu dava 19 Şubat 1997 tarihinde yürütmeyi
durdurmayla sonuçlandı. Böylelikle hem hukuksal dayanaktan yoksun hem de
Danıştay denetimi yerine Uluslararası Tahkimi öngören uluslararası finans
kuruluşlarının dayatması olan bu modelin önü kesilmiş oldu. Ancak
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) yürütmeyi durdurmayı ciddiye
almayarak hukuk dışı bir şekilde ihale süreçlerini işletmektedir. Daha
sonra 19 Temmuz 1997 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 4283 sayılı
yasaya eklenen geçici madde ile daha önce yapılan ihalelerde bu yasa kapsamına
alınarak süreç geriye doğru işletilmiştir.
Sektörde Çok Başlılık ve Eşgüdüm Eksikliği Yaşanmaktadır.
Sektörün en önemli sorunlarından birisi de öteden beri ETKB, Devlet
Su İşleri (DSİ), Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİEİ), Türkiye Kömür İşletmeleri
(TKİ) ile TEAŞ ve TEDAŞ arasında gerekli eşgüdüm sağlanamaması ve
çok başlılıktır. Bu yüzden sektördeki tıkanmaların en önemli nedenlerinden
birisi de bu çok başlılıktır. Bu çok başlı yapının her bir biriminin önceliği
diğeriyle uyumlu olmadığı için sektörün öncelikleri tespit edilememektedir.
Zaten olaya hakim olamayan çoğu politik yandaşlık ilkesi ile gelen bürokratlar
tam bir becerisizlik ve iradesizlik göstermişler ve adeta sektörün nasıl
kötü yönetileceğini ispat etmektedirler. Merkezi iktidarlar ise sektörün
durumunu kavrayamamakta ve gerekli yatırımları zamanında yapamamaktadırlar.
Elektrik Enerjisi Üretimi ihmal edilmiştir.
1990lardan sonra sektörde cidi bir ihmal edilmişlik yaşanmaktadır.
YİD ve Yİ modellerine bel bağlanarak devam eden yatırımlar bile bitirilmemiştir.
Bu durumu en iyi kurulu güç artış tablolarından görmekteyiz. Ortalama olarak
sektöre her yıl yaklaşık 2000 MWlık kurulu güç ilave edilmesi gerekirken
son yıllardaki artışlar 1995te % 0,5 ve 1996da % 1,4 gibi komik oranlardadır.
Aynı dönem içerisinde olağan üstü imtiyaz şartlarında yapılan sözleşmelerle
YİD ve Yİ modelleri ile kurulu güce 34 MWı hidrolik olmak üzere toplam
297 MWlık 5 santral ilave edilebilmiştir. 1997 sonu itibariyle Yİ ve YİD
modelleriyle yaptırılan santral kurulu gücü toplam 340 MWtır.
Elektrik Dağıtım Şebekeleri Yetersizdir.
Üretime gerekli yatırımların yapılmaması yanısıra sektörün bir diğer
önemli sorunu özellikle büyük şehirlerde dağıtım kayıplarının yüksekliğidir.
Bu nedenle üretim yeterli olsa bile tüketiciye istenilen kalitede elektrik
verilmesi olanaksızdır. Resmi istatistiklere göre ortalama şebeke kayıpları
%18dir. Bu bazı yörelerde %25-32 arasında değişmektedir. Oysa kayıplar
gelişmiş ülkelerde % 8 10 arasındadır. Altyapıya yapılacak ek yatırımlarla
sisteme sağlanan elektrik enerjisi miktarında artış sağlanması ve ülke
ekjonomisine katkının yanısıra tüketiciye istenilen nitelikte elektrik
enerjisi verilebilecektir.
Termik Santrallarda Kapasite Kullanma Oranları (KKO) Düşüktür.
Teknoloji seçimindeki hatalar nedeniyle ülkemizdeki kurulu bulunan termik
santralların KKOları gelişmiş ülkelerdeki KKOdan % 15 20 daha azdır.
Termik santralların bir diğer sorunu da verimlerinin düşük olmasıdır. KKOnun
düşük olmasının diğer nedenleri ise yer seçiminden kaynaklı olarak çevresel
etkiler ve kömür sevkiyatındaki düzensizliklerdir. Özellikle yatırım aşamasında
baca gazı arıtma ve kül tutma üniteleri ya yapılmamış yada gerektiği şekilde
yapılmamıştır.
Termik Santrallarda Yer Seçimi Hatalıdır.
Bunun en iyi örneği Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santrallarıdır.
Bu santrallar kuruluşlarından bugüne kadar ortalama % 30 kapasitede çalışmaktadırlar
ve çevredeki ürünlere verdikleri zararlar nedeniyle 1986 yılından beri
TEK(TEAŞ) çiftçilere tazminat ödemektedir.
Elektrik Enerji Sektörü Dışa Bağımlı Hale Getiriliyor.
Ülkemizde elektrik sektöründe dış kaynak kullanımı %20 civarındadır.
Bu oran küçük ölçekli doğalgaz santralları ile yukarıya doğru çıkmaktadır.
2020 yılına kadar ki sunulan planlara bakıldığında sektördeki dışa bağımlılık
%56ya yükselecektir. Elektrik enerjisi bürokrasisi nükleer santral lobileri
ile YİD ve Yİ lobilerine teslim olmuştur.
Halen inşaası sürmekte olan hidroelektrik santrallar kasıtlı olarak
tamamlanmamaktadır. Bu santralların Yİ modeli ile tamamlanması yolu tercih
edilmiştir. Oysa bunların büyük bir çoğunluğunda işin yaklaşık %90ı tamamlanmış
durumdadır.
Ülkemiz yetmiş yılda yaklaşık seksen milyar dolar dışarıya borçlanmışken
2020 yılına kadar lobilerin dayattıkları sözde çözümlerler sadece elektrik
sektöründe verilecek imtiyazlarla fazladan yaklaşık yüzmilyar dolarlık
bir ek borçlanma getirecektir.
Başta Özelleştirilen Bölgeler Olmak Üzere Alt Yapı Yatırımları
Durmuştur.
Gerek İstanbul Anadolu Yakasında gerekse Çukurova Bölgesinde imtiyazlara
sahip olan AKTAŞ ve ÇEAŞ şirketleri sadece abonelik yenileme ve ücret tahsilatı
yapmaktadırlar. Her iki bölgeden gelen şikayetler ise hiç bir şekilde dikkate
alınmayıp her ne pahasına olursa olsun imtiyazın sürmesi tavrı sergileniyor.
Her iki bölgedeki alt yapı yatırımları gerektiği gibi yapılamamaktadır.
NE YAPMALI?
Öncelikle gerçekçi ve merkezi bir enerji planlaması yapılmalıdır. Ülkemizde
geleceğe yönelik projeksiyonlar ve planlamalar genellikle bugünkü üretim/tüketim
dengesine ve bugünkü kurulu güç/puant dengesine dayandırılmaktadır. Oysa
yapılması gereken fiili tüketimin esas alınması ve ondan geriye doğru gidilmesidir.
Bu tüketim değerinin üstüne gelişmiş ülkelerdeki dağıtım kayıpları oranıı
olan %8 ilave edilmeli, daha sonra iletim kayıpları ve diğer kayıplar
ilave edilmelidir. Bu noktadan hareketle önce yıllık nüfus artışı daha
sonra da yıllık büyüme oranları esas alınarak gelecek yıllara yönelik planlamaya
gidilmelidir. Geleceğe yönelik projeksiyonlardaki bir diğer hata ise son
beş yıldaki artış trendinin gelecek otuz yılda da süreceği varsayımıdır.
Oysa gerçekçi bir planlamayla artış trendinin 2010 yılı itibarı ile düşeceği
söylenebilir. Bugün gelişmiş ülkelerdeki yıllık artışların % 1ler civarında
olduğu unutulmamalıdır.
Özellikle termik santralların baca gazı arıtma ve kül tutma tesisleri
hızla devreye sokulmalı ve çevreye olan etkileri azaltılmalıdır. Böylelikle
kapasite kullanma oranı yukarı çekilecektir. 1997 yılı içerisinde termik
santrallarda ortalama kapasite kullanma oranı %55tir. Bu oran % 65lere
çekilerek sisteme bugünkü kurulu güçle yaklaşık yedimilyar kwh enerji
verilebilir.
Termik santrallarda hızla otomasyona geçilerek santralların verimi yukarıya
çekilmelidir.
Uygun bir fiyat politikası benimsenerek özellikle puantın yüksek olduğu
saatlerde (17.00- 22.00 saatleri arası) puantı aşağı çekebilecek önlemler
alınmalı - tarifeli sayaçlar vb - ve varolan kapasite ile daha uzun
süre sisteme düzenli enerji verilebilecektir. Kademeli bir şekilde az enerji
tüketen ev aletleri ve az enerji tüketen sanayi tesislerine geçilmelidir.
Öncelikle ulusal kaynaklarla çözüme yönelinmeli ve gerek proje, gerek
plan, gerekse başlanılmış olan ve bitirilmiş olan toplam 702 hidroelektrik
santralın (sadece 510 adedinin ekonomiklik analizi yapılmıştır.) tümünün
çalışmaları tamamlanmalıdır. Böylelikle hem ucuz enerji üretilecek hem
de tüketime ucuz elektrik verilerek sanayinin rekabet gücü artırılacaktır.
Elektrik enerjisi üretimindeki dışa bağımlılık en alt düzeye indirilecektir.
Gelişmiş ülkelerde kullanılan Energy Managment System (EMS) ve Supervisory
Control And Data Acqusition (SCADA) sistemleri hızla devreye sokularak
etkin bir yük izleme ve yük yönetimi sağlanmalıdır.
Dünyadaki yeni elektrik enerji üretim teknolojileri hızla gündeme alınmalı
ve bu konudaki pilot uygulamalar teşvik edilmelidir.
Ülkemizin acilen bir rüzgar haritası çıkarılmalı ve bu konudaki potansiyel
tespit edilmelidir. Bugün rüzgar türbünlerinde pilot uygulamalarda 1000
MWlar düzeyine çkılmıştır. Maliyetlerde termik santrallarda yarışabilir
düzeydedir. Rüzgar konusunda hızla pilot uygulamalar başlatılmalıdır.
Güneş enerjisinde en çok oranda yararlanma konusunda teşvik edici bir
politika benimsenmelidir. Fotovoltaik piller henüz elektrik enerjisi üretimi
için ekonomik değildir. Ancak özellikle güneyde su ısıtmada güneş enerjili
sistemler teşvik edilmeli ve bu işler için harcanan elektrik enerjisinden
tasarruf sağlanmalıdır.
Fotovoltaik piller 2015 - 2020 yıllarından itibaren kwh başına maliyetlerinin
makul düzeylerde olacağı bilinmektedir. Bu konudaki AR GE çalışmalarına
başlanmalıdır.
Sadece %2.97sinde yararlanılan ülkemizin 2450 MWlık jeotermal potansiyelinin
tümüyle kullanılması konusunda gerekli yatırımlara gidilmelidir.
Elektrik tüketiminde tasarrufu teşvik edici uygulamalara gidilmelidir.
Elektrik enerjisinin verimli kullanımı konusunda merkezi projeler geliştirilmeli,
özellikle elektrik enerjisininin yoğun olarak kullanıldığı çimento ve demir
çelik sektörlerinde hızla az elektrik tüketen teknolojilere yönelinmelidir.
Elektrikli ev aletlerinde kademeli olarak az enerji tüketen teknolojilere
geçilmelidir.
Üretim, iletim ve dağıtımda bozulan merkezi yapı yeniden oluşturulmalı
ve sistemin bütünlü¤ü sağlanmalıdır. Özelleştirme uygulanmalarından hızla
vazgeçilmelidir. Özelleştirilmiş olan bölgeler derhal merkezi sisteme dahil
edilmelidir.
Planlama ve karar vermede çok merkezli yapı terkedilmeli ve ulusal düzeyde
konunun tüm taraflarının özellikle (EMO ve tüketici temsilcileri bu kurulda
yer almalıdır.) yer aldığı Elektrik Enerjisi Ulusal Kurulu oluşturulmalıdır.
Sektördeki ekonomik olmayan küçük ölçekli yatırımlardan vazgeçilmelidir.
Bu konuda merkezi kurul optimum ölçekleri belirlemelidir.
Siyasi nedenlerle kenara itilmiş olan deneyimli kadrolar derhal sistemin
ilgili birimlerinde görevlendirilmelidir. Oluşturulacak olan merkezi kurula
siyasi iktidarların kolayca müdahale edemeyeceği özerk bir yasal statü
kazandırılmalıdır.
Başta Avrupa Enerji Şartı (ki bu sözleşmeyi dönemin hükümeti TBMMne
onaylatmadan imzalamıştır) olmak üzere ülkemiz enerji sektörü üzerine ipotek
getiren tüm uluslararası sözleşmeler iptal edilmelidir. Özelleştirme adı
altında verilen tüm imtiyazlar geri alınmalıdır.
|