ÖNCE BİLEREK KÖTÜ YÖNET, TÜRK TELEKOM’UN YAPISINI BOZ; SONRA “KAMU
BU İŞİ BECEREMİYOR” DİYE YALAN SÖYLE!
ANKARA- Elektrik Mühendisleri Odası (EMO), Haberleşme, İletişim ve Basın
Yayın Emekçileri Sendikası (Haber-Sen) ve Makina Mühendisleri Odası (MMO)
Yönetim Kurulları, 4 Mayıs 2001 Cuma günü, EMO Lokali’nde Türk Telekom
A.Ş. (TT)’de yaşananlar ve yeni çıkarılmaya çalışılan TT ile ilgili yasa
taslağına yönelik olarak ortak bir basın toplantısı yaptı. Toplantıya EMO
adına Yönetim Kurulu Başkanı Ali Yiğit, MMO adına Yönetim Kurulu Başkanı
Mehmet Soğancı, Haber-Sen adına Örgütlenme Sekreteri Abdullah Kahraman
katıldılar.
İletişim Altyapısının Önemi
Özelleştirme kavramının ilk kez akademik tartışmalardan sıyrılıp pratik
bir süreç olarak karşımıza çıkması Reagan-Thatcher ikilisinin ABD ve İngiltere’deki
iktidar dönemlerinin eseridir. Önceleri KİT’ler üzerine kar/zarar tartışmasıyla
şekillenen, kamu açıkları ve bu açıklar olmayınca refahın artacağı teziyle
beslenen ve özünde başta sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, haberleşme ve
enerji gibi kamu eliyle sürdürülen hizmetlerin yeni ticari alanlar olarak
yeniden örgütlenmesini hedefleyen anlayış, özelleştirme kavramında vücut
buldu. Amaç tıkanan sistemin önünü açmak ve dev ulusaşırı tekellere nefes
aldırmaktı. Devleti küçültmek adına yağmayı büyütmek süreci bu şekilde
başladı.
Mikro- elektronikteki olağanüstü gelişmeler, yazılımın başlı başına
bir ürün olarak ortaya çıkması, bilgisayar teknolojisindeki baş döndürücü
hız ve bilgisayar teknolojisinin haberleşme ve Radyo/TV yayıncılığıyla
bütünleşmesi dünyada bir teknolojik devrim olarak anılmaya başlandı. Kimileri
bunu tıpkı sanayi devrimi gibi bir devrimle açıkladılar ve adına Bilgi
Devrimi denildi. İlk olarak 1977 yılında Ekonomik İşbirliği ve Gelişme
Teşkilatı (Organization for Economic Co-operation and Development-OECD)’nın
Enformasyon, Bilgisayar ve Haberleşme Politikaları (Information, Computer
and Communications Policy-ICCP) Komisyonunda Ulusal Enformasyon Altyapısı
fikri ortaya atıldı.
Bilginin serbestçe dolaşması için iyi bir iletişim altyapısına sahip
olma fikri 1990’ların başında Bill Clinton/Al Gore ikilisinin iş başına
gelmesiyle öne çıktı. Al Gore, ulusal düzeyde oluşturulacak Ulusal Enformasyon
Altyapısı (National Information Infrastructure)’nın küresel düzeyde oluşturulacak
Küresel Enformasyon Altyapısı (Global Information Infrastructure) ile bütünleştiğinde
muazzam bir pazarın ortaya çıkacağını ve böylelikle ABD’nin tartışmasız
hegemonyasının kurulacağı düşünü kurmaktaydı. Hatta Al Gore bir konuşmasında
“…eskiden bir ülkenin limanlarına sahip olunarak ona hükmedilebildiğini,
şimdi ise iletişim altyapısına sahip olunarak hükmedilebileceğini…”
açıkça belirtmiştir.
Türk Telekom’un Satışı Basit Bir Özelleştirme Operasyonu Değildir
Türk Telekom’un satılmasına yönelik çabalar global enformasyon altyapısının
oluşmasına yöneliktir ve ABD hegemonyasının daha kolay kurulmasını sağlayacaktır.
Bu hedef, ABD’nin kendi iktidar programında vardır. Altyapıya kim sahip
olursa, buradan tüm ticareti kontrol edecektir. Bunu takip eden yasalar,
fikir ve sanat eserleri hakları, telif hakları gelecektir. Çıkacak yasaların
kötü olduğu söylenemez, ancak altyapı ele geçrildikten sonra arkası gelecektir.
Türk Telekom sadece telefon hizmeti veren bir kuruluş değildir. Artık
televizyon yayını, telefon, radyo, internet hizmetlerinin evliliği sözkonusudur
ve birinci hedef e-ticarettir. Tıkanmış elektronik sanayilerinin önünü
açmak isteyen uluslararası tekeller, önlerinde buna engel olacak hiçbir
devlet, yasa, mevzuat ve toplumsal muhalefet istememektedirler.
Doğal Tekellere Saldırı, Fiktif Rekabet Söylemi ve Özelleştirmeler
Gaz, elektrik, su, demiryolu, haberleşme altyapısı gibi ağ biçiminde
dağıtılan mal ve hizmetler doğal tekel konumundadır. Doğal tekellerin temel
özelliği ilk yatırım maliyetlerinin yüksek oluşudur. Bu özellikleri nedeniyle
doğal
tekeller, gerek mal ve hizmetin kalitesini artırarak gerekse rekabet ortamı
yaratarak mal ve hizmet fiyatlarını ucuzlatma şansının olmadığı alanlardır.
Yani doğal tekellerde bir bölgede birden fazla hizmet ağı kurmak ekonomik
değildir. Dolayısıyla özelleştirmecilerin temel tezi olan rekabet ortamı
yaratarak mal ve hizmet fiyatlarını ucuzlatmak fikri geçersizdir. Yani
bu sektörlerde gerçek rekabet şansı yoktur. Doğal tekellerde rekabet fikri,
fiktiftir. (Enerji alanında yıllardır söylenen “…rekabet yaratıyoruz, özel
sektör dinamizminden yararlanıyoruz…” teranesinin aslının yüksek fiyatlı,
alım garantili ve negatif riskli YİD ve Yİ sözleşmeleriyle kamu kaynaklarının
peşkeş çekilmesi olduğunu kamuoyu ancak Beyaz Enerji Operasyonu ile anladı.)
Buralarda yapılacak özelleştirmeler kamu tekelinin yerini özel tekellerin
almasını getirecektir.
IMF ve Dünya Bankası Ne İstiyor?
Dünya Bankası Başkanı James D. Wolfensohn’un ‘Biz görevlendirdik’ dediği
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı, iç ve dış borç sarmalında kıvranan ve
nakit sıkıntısı çeken ekonomiye kaynak bulma adına son kalan kaleleri de
teslim etmeyi öneriyor. Yani elektrik enerjisi sektörünü, haberleşme sektörünü
ve THY’yi satmayı öneriyor. “Para geliyor” teranesinin altında, çıkarılan
Elektrik Piyasası Yasası, Doğal Gaz Piyasası Yasası, TT’nin satışına yönelik
yeni yasal düzenlemeler eliyle bu doğal tekelleri ucuza kapatma ve ulusaşırı
şirketlerin kar alanına dönüştürme çabaları yatmaktadır. Hükümet tefeci
eline düşmüş tüccar benzeri teslim olmuş durumdadır.
Enerji sektöründe son onbeş yıldır yaşananlar şimdi TT’de tekrarlanıyor:
Önce kötü yönet, kurumun yapısını boz; ardından “kamu bu işi beceremiyor”
de ‘En Milliyetçi Hükümet’in iktidara gelmesiyle TT tarihinin
en kötü yönetimine kavuştu. Sayısı binleri bulan tayinler, görevden almalar
ve sürgünlerle Türkiye tarihinde eşine rastlanmayan bir siyasal kadrolaşma
yaşanmakta. Teknik bilgi, teknoloji ve tecrübe gerektiren ve sürekli yeni
teknolojik yatırımlar gerektiren bir sektör, kafatasçı bir zihniyetin hegemonya
alanına dönüştürüldü. Bir yandan “kadro fazlalığı var” yalanı yayılırken
diğer yandan Ülkücü Teknik Elemanlar adlı bir derneğin yönlendirdiği ve
hiç bir teknik formasyonu olmayan kişiler önce geçici kadroya alındı, oradan
da sahte sınavlarla teknisyen olarak istihdam edilmeye başlandı. Kurum
yüksek personel hareketliliği yanında iş bilmez siyasal kadrolara teslim
edildi.
Türk Telekom (TT)’un Satışına Karşı İki “Şanlı Direnişçi”: Ulaştırma
Bakanı Sayın Enis ÖKSÜZ ve TT Genel Müdürü Sayın İbrahim Hakkı ALPTÜRK!
18 Aralık 2000 Pazartesi günü AKŞAM Gazetesi manşeti; “…TT Genel
Müdürü İbrahim Hakkı ALPTÜRK satışı durdurmak için seferber oldu. Yönetim,
hukuki engelleme çabasında Elektrik Mühendisleri Odası’nı kullanacak.”
şeklindedir. Yine değişik defalar bölge ziyaretlerinde gerek Bakan gerekse
TT Genel Müdürü özelleştirmeye karşı EMO ile ortak davrandıklarını açıklamışlardır.
Evet, EMO gerek stratejik önemi gerekse bir kamusal hizmet alanının uluslararası
tekellere kar alanı olarak açılması demek olan TT satışına karşıdır. Ancak
gerek sayın ÖKSÜZ’ün gerekse sayın ALPTÜRK’ün özelleştirme karşıtlıkları
sadece arpalıklarını koruma güdüsüdür. Belki de hala 1999 seçimini kaybetmiş,
‘çok
becerikli’, ‘haberleşmede uzman’, işşiz ülküdaşları ve onlara uygun
müdürlük kadroları vardır.
Sayın ÖKSÜZ’e soruyoruz; Uluslararası Tahkim’in Anayasamıza girmesi
sırasında nasıl oy kullandınız?. Diğer kamu kuruluşları haraç mezat satılırken
‘vatanseverliğinizi’
gösterdiniz mi? Hiç kimse kötü yönetimlerini, kurum personelini kadrolaşmalar
ve sürgünlerle canından bezdirme ve kurumu mali batağa sürükleme anlayışlarını
gizlemek için EMO gibi bugüne kadar saygınlığına gölge düşmemiş bir meslek
örgütünün imajının arkasına sığınmasın. Gerek sayın Bakan, gerekse
sayın TT Genel Müdürü söylediklerinde inandırıcı olmak istiyorlarsa bu
ülkenin 1923’ten beri yarattığı birikimlerin haraç mezat satışına karşı
olduklarını ve kamusal hizmet anlayışını savunduklarını derhal ilan etsinler.
TT personeli sizlerin neler yaptığını çok iyi biliyor. Bu yüzden sizin
direnişiniz ancak özelleştirme fırtınasına karşı kendi geminizi kurtarmak
için naylon branda arkasına sığınmaktır.
18 Nisan seçimlerinden beri gerek TT’de gerekse PTT’de deneyimli/birikimli
ve MHP’li olmayan ne kadar yönetici ve personel varsa ya kızağa alındı
ya da emekliliğe zorlandı. Kurumun bu hale getirildiği yetmezmiş gibi,
2000 yılının başında TT’nin uluslararası tekellere peşkeş çekilmesinin
önünü açan 4502 sayılı yasa, her türlü mahkeme kararına rağmen çıkarıldı
ve bu doğrultuda hazırlanan ihale şartnamesi de mahkeme tarafından iptal
edildi.
Ancak 4502 sayılı yasa ne özelleştirmecileri ne de TT’yi satın almak
isteyenleri memnun etmedi. Aylardır yeni bir yasa hazırlığı sürüyor. Şu
anda ortada iki tasarı dolaşıyor: 1. Hazine tarafından hazırlanan ve
Başbakanlık’ta olan tasarı, 2. Ulaştırma Bakanlığı tarafından Başbakanlık’a
sunulan tasarı.
Tasarıların ortak noktaları
Her iki taslakta da insan faktörü gözardı edilmiştir. TT çalışanlarına
kırk katır-kırk satır seçenekleri dayatılmaktadır: Ya işçiliğe geçip iş
güvencesini kaybetmek ya da başka kuruma geçip uzmanlık dışı işlerde zam
almadan çalışmak.
Şöyle veya böyle, TT’nin yüzde 99’unu satmak. Burada, uydunun
satışa dahil edilip edilmemesinde; yasa çıkar çıkmaz daha satış gerçekleşmeden
TT yönetiminin özel sektörde oluşup oluşmamasında; lisans verme ve denetleme
yetkisinin TT kurumunda mı, Ulaştırma Bakanlığın da mı olacağı konusunda
farklılıklar vardır.
Yani çalışanları, halkı, ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren konularda
bir fark yoktur.
Siyasetçiler, TT’yi satmak için her yolu denediler!
Ülkeye dolar getirmeye geldiğini söyleyen Kemal Derviş, TT’yi 3-4 milyar
dolara satarak getirmeye değil götürmeye geldiğini göstermektedir. TT’nin
sadece GSM’sinin lisans hakkının 3 milyar dolar ettiği bilinmektedir.
Ayrıca her iki taslakta da yüzde 49’dan fazlası yabancılara devredilemez
denirken, kalan hisselerin kime, ne oranda, hangi koşullarda satılacağı,
değerinin ne olacağı tamamen muğlaktır. Kurum, satılmaya karar verildiği
andan itibaren yıllarca kötü yönetilerek işletmesi problemli bir
hale getirilmiştir. Satış fikri, bugün bu durum üzerine oturtulmaya çalışılmaktadır.
Görünen
o ki, mevcut yönetim bu kurumu yormuş, Kemal Derviş de yıkmaya gelmiştir.
Üstelik 1999 yılında 1.3 milyar dolar kar eden TT’nin 2000 yılı kar-zarar
oranı açıklanmamakta, buna karşılık 3 yıllık kar miktarına satılmaya çalışılmaktadır.
Kurumun zarar ettiği iddia ediliyorsa, yapılan uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Bir taraftan TT’ye yatay geçişle binlerce insan alınmış, bir taraftan da
bu şekilde alınmayanlar taşeron firmalar vasıtasıyla işe yerleştirilmiştir.
Taşeron firmalara çalıştırdığı eleman oranında ödeme yapılmaktadır. Ayrıca
firmalara enerji, santral, klima şebeke vb. bakım ücreti olarak hizmet
alınmadan yüklü oranlarda para ödenmektedir.
Zaman zaman “yontulmamış elmas”, bazen de “kalitesiz kömür” benzetmesi
yapılan bu kurumdan siyasetçiler derhal elini çekmelidir. TT’yi, kurumda
yetişen yöneticiler çok daha başarılı ve verimli yönetebilirler. Sorun
satışla değil yönetim anlayışının değişmesiyle çözülebilir.
Türk Telekom Satılırsa Ne Olur?
-
Türk Telekom’un satılması için kamuoyu ve medyaya yönelik müthiş bir yanlış
bilgilendirme operasyonu ve manipülasyon yapılmaktadır.
-
Haberleşme ve iletişim hizmetleri halka daha pahalı ve kalitesiz; sermaye
çevrelerine daha ucuz olacaktır.
-
Kurumun satışının ülke ekonomisini kurtaracağı yalandır.
-
Enis Öksüz’ün partidaşları yine başka kurumlarda güvencelerini nakil yoluyla
sürdürürken sürdürürken, yıllardan beri kuruma emek veren deneyimli ve
yetkin kadrolar, bir çırpıda işsiz-güvencesiz kalacaktır.
-
Haberleşmenin güvenilirliği ve gizliliği ortadan kalkacaktır.
-
TT’nin devasa altyapısı yabancılara peşkeş çekilecektir. Haberleşme gizliliği
ve güvenilirliği tamamen yok olacaktır.
-
Ülkemiz haberleşme açısından uluslarüstü tekellere bağımlı hale gelecektir.
-
Geri kalmış bölgelere hizmet gitmeyecek ve eşitsizlik daha da artacaktır.
-
Özel sektör tekeli olacağından hizmetlerin ücretlendirilmesinde keyfiyet
hakim olacaktır.
Ali YİĞİT
Mehmet SOĞANCI
Abdullah KAHRAMAN
EMO YK Başkanı
MMO YK Başkanı
Haber-Sen Örg. Skrt.
(kinodelia)