DEĞİNİLER
Nisan ayı, Türkiye halklarının seslerini daha kitlesel ve daha kuvvetli duyurmaya çalıştığı bir ay oldu. Ve hükümetin "alternatifsizliği" artık tartışılmaya başlandı. Hem de bu yeni alternatif arayışının kendisine konu ettiği şey meclisteki diğer partiler değil, kendi programıydı.
Özellikle esnafın ön planda olduğu eylemlerle başlayan bir aya girildiğinde toplumun diğer kesimlerinde 14 Nisan'da yapılacak olan Emek Platformu eylemi büyük bir heyecanla bekleniyordu. Bu arada alelacele düzenlenen Ekonomik ve Sosyal Konsey toplantısı da hükümetin beklediği gibi sonuçlanmayınca, egemenler cephesinde kafa karışıklıkları aldı yürüdü.
Bu arada iyice ağırlaşan kriz, her kesimin tepkisini doruğa taşımaya devam ediyordu. Özellikle eczanelerde ilaç bulamayan hastalar ve hasta yakınlarının ana haber bültenlerine konu olması burada anılmaya değer. Emek Platformu da imza kampanyaları ve çarşamaları yapılan uyarı eylemleriyle toplumsal hareketliliğin artmasına önemli katkılarda bulundu.
Yükselen harekete karşı polisin ve jandarmanın da son derece "sert" olduğu gözlerden kaçmıyordu. Önce küçük eylemlerde halka yöneltilen şiddet kendini Tandoğan Meydanı'ndan Kızılay'a doğru yürümek isteyen esnaf kitlesine karşı çok daha acımasız bir biçimde gösterdi. Yüzbine yakın esnaf saatlerce polisle çatışmak zorunda kaldı ve kararlılığını dosta düşmana göstermiş oldu. Bütün bunlara medyanın bakışı ise ayrı bir "değini" konusu. Her şeyi birkaç provakatörün oyunuymuş gibi göstermeye çalışarak kendi tarafını belli etme şansını yakalayan medya bunu iyi bir biçimde değerlendirerek yalakalığa devam etti. Bu fırsatı iyi değerlendiren bir başka kurum olan Ankara Valiliği de bu eylemi gerekçe göstererek Ankara ve ilçelerinde bir buçuk ay boyunca eylem yapmayı yasakladı. Bu süre hem üç gün sonraki 14 Nisan'ı hem de önceki yıllara oranla hissedilir oranda güçlü ve etkili olması beklenen 1 Mayıs'ı kapsıyordu.
Esnaf eylemine saldırı olduğu gün ODTÜ öğrencisi Bergama köylüsüyle buluştu. Bergama köylüleri, EUROGOLD'a karşı verdikleri mücadeleyi anlatarak ODTÜlü'leri de emperyalizme karşı mücadeleye çağırdılar. Etkinlik sonrası köylüler, öğrencilerle birlikte Mc Donald's önünde bir protesto gösterisi düzenlediler. Bu eylemi anılmaya değer kılansa bir yandan uzun yıllardır ODTÜ'de yakalanamayan kitleselliği diğer yandan da böyle bir dönemde üniversitelerin, bir ülkenin aydın kesiminin, tepkisini dile getiriyor olmasıydı. Bunu Emek Platformu'yla beraber Emek Platformu Programını hazırlayan iktisatçılara benzetmek mümkün. Ve üniversiteden böyle bir tepkinin gelmiş olması ülke sathında tepkilerin genişleyeceğinin de bir göstergesi.
Ankara'da yasaklanan 14 Nisan eylemi tüm ülkede coşkuyla gerçekleştirilirken, Ankara'da yalnızca basın açıklamaları yapılabildi. Ankara'da yasaklama kararının ve 11 Nisan'daki esnaf eylemindeki polis saldırısının da etkisiyle basın açıklamaları pek de kitlesel olamadılar. Ancak Ankara'da bir eylemin bu koşullarda gerçekleştirilmemesi çok da yanlış bir karar değildi ve hattta gerçekleştirilmesi 1 Mayıs'ı tehlikeye sokabilirdi. Bu anlamda doğru bir taktik hareket olduğu söylenebilir.
14 Nisan sonrasında hareketin görece durgunlaştığı ve bir bekleme sürecine girilmiş olduğu söylenebilir. Bir yandan medya Derviş'in hazırladığı programın geniş ölçüde propogandasını yaparken diğer taraftan emek cephesi kendi programı ekseninde yeni hak alıcı eylemler gerçekleştirebilmenin olanaklarını arıyordu. Ve nisan ayının ilk yarısı böyle geçildi.
Bu arada bir yandan da bedenlerini ölüme yatırmış ölüm orucu ve açlık grevi direnişçilerinin eylemleri sürüyordu ve yaşamsal öneme sahip günler gelip çatmıştı. "Küstüm Çiçeği" (deyim Yıldırım Türker' ait. Radikal İki, 22 Nisan 2001) Adalet Bakanı'nın olaya ilişkin hiçbir girişimde bulunmaması ve ölümlerin birbiri ardına gelmesi, geniş bir kesimin de tepkisini beraberinde getirdi. Ancak bakanlığın tavrı pek de değişecek gibi gözükmüyordu. Bütün bunlara rağmen ölümler bir yandan gerçekleşiyor ve F Tipi cezaevine karşı başlatılan ölüm orucu ve açlık grevi direnişi tüm kararlılığıyla sürdürülüyordu. Bu yazı yazıldığı sırada (189. Güne girerken) ölüm orucuna verilen can sayısı 19'i bulmuştu. Demokrasi mücadelesinin tüm kesimleri gibi bizim de dileğimiz daha fazla can kaybı olmadan eylemlerin sona erdirilmesi için bakanlığın ve hükümetin gerekli girişimlerde bulunması.
"Mayıs ayların gülüdür" diyor Sabahattin Ali. Ve anlatmaya koyuluyor baharın güzelliklerini. Mayısın da Sabahattin Ali'yi haksız çıkardığı hiç görülmemiş. 1 Mayıs gibi önemli bir gündemle girilen mayıs ayı her zaman umudu da beraberinde getirmiş baharla beraber. 1 Mayıs ki tüm emekçi sınıfların birlik dayanışma ve mücadele günüdür, bu yılda çok şeylere gebe gibi görünüyor. 11 Nisan eyleminden sonra bir ay boyunca tüm eylemlerin yasaklandığı Ankara'da bile 1 Mayıs'ın önüne geçilemedi ve izin verilmek zorunda kalındı. Bu durum bile 1 Mayıs'ın ne kadar önemli bir uğrak olduğunu gösteriyor bu yıl için. Toplumun tüm kesimlerinin devrimci işçi sınıfıyla buluşacağı ve dayanışmayı en üst düzeye çıkaracağı bu gün, tüm Türkiye'de toplumsal muhalif hareketin ivme kazanıp yeni bir döneme gireceğini işaret ediyor. Umarız beklentiler gerçekleşir ve şanlı 1 Mayıs hükümete geri adımattırmak ve Emek Platformu Programı'nın uygulanması konusunda kendinden bekleneni gerçekleştirebilir.
|