YIKINTI VE UMUT RUSYASINDA ROPÖRTAJ
BÜYÜK GERİ SIÇRAMA
...Evet, bunca tarihsel ve dünya çapında zaferlerin kazanıldığı
en az 70 yıllık sosyalist yönetim bu iflasa niçin ve nasıl varabildi?
Yanıt, yalnız, eski Birliğin onmilyonlarca insanını değil,
bütün kıtalarda (ve en başta üçüncü dünya ülkelerinde) SSCBnin varlığının
bile kendi yazgılarını ne kadar etkilediğini bilen milyarlarca insanı da
ilgilendiriyor. Onlar bugünün tek kutuplu, yani Amerikan emperyalizmi
ve idelojisinin egemen olduğu dünyasında onun olmayışının direnme ve bağımsız
davranma yeteneklerini ne kadar azalttığını da biliyorlar. (Henri
Alleg,Büyük Geri Sıçrama, Evrensel Basım Yayın s. 77.)
Yenilginin teorisyenleri, hayaletin ete kemiğe büründüğü Ekim
Devrimi öncesinde de Devrimden sonra da akılcı teorilerini tekrarlayıp
durdular: Varolan düzenin ebediliği ve insan iradesinin ona müdahelesinin
kendi yenilgisini de içinde barındırdığı.
..tıpkı Jakobenlerin düşüşü, 1848 devrimcilerinin
ezilmesi ve Komün savaşçılarının öldürümünden sonra, manevi öncellerinin
yapmış oldukları gibi düşlerin sonunu ve insanların bin yıllık
baskı politikalarından çıkmalarının ve kaderlerini belirlemelerinin olanaksızlığını
ilan ettiler.(a.g.y., s.127)
Her yenilgi sonrasında olduğu gibi yenilenler azaldı. Gidenler
günah çıkardılar, SSCB halklarının çektiği acıların son buluşunu selamladılar;
nasıl olmuştu da o güne kadar anlayamamışlardı sosyalizmin, sınıfsız toplumun
bir düşten, aldatmacadan ibaret olduğunu.... Onlar, şimdi serbest
piyasa ekonomisine ve onun demokrasisine övgüler yağdırıyorlar...
Ya azalanlar? Onlar bir başka DEVRİMde çoğalmak üzere sorunun
yanıtını arıyorlar, Sayılarının azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan,
bıkmadan, usanmadan...:
... bunca tarihsel ve dünya çapında zaferlerin
kazanıldığı en az 70 yıllık sosyalist yönetim bu iflasa niçin ve nasıl
varabildi? (a.g.y., s. 77)
Soruya Stalinizm veya Stalin sonrası yönetime gelen revizyonist
yöneticiler diye kestirme cevaplar vermek ise açıklayıcılıktan çok uzak.
Henri Allegin de belirttiği gibi,
Geçmişin hem ödünsüz eleştirebilmesi, hem de yok sayılmaksızın,
hizaya bakılarak, nesnel olarak seyredilmesi( a.g.y., s. 55) gerekiyor.
Stalin tapınımı nın SSCBne ve uluslarası komünist harekete
verdiği zarar ortadadır.
Olağanüstü önlemlere başvurmak, aralarında tutuklanan, hapsedilen
idam edilen çok sayıda komünist militan veya sorumlu da bulunan onca suçsuzun
kurbanı oldukları keyfiliği hiçbir biçimde haklı gösteremez (a.g.y.,
s.138)
Fakat tüm yaşananları bağlamları dışında yargılamak da yanlış
olur. Unutulmamalıdır ki uluslararası ölçekte sınıf savaşımı Ekim Devrimi
sonrası daha da şiddetlenmiş, Devrim yalnız bırakılmıştır. Bu durum dikkate
alınmadığı sürece, Tek ülkede Sosyalizmin bir tercih değil, bir
zorunluluk olduğu anlaşılamaz. Hayalet, ete-kemiğe büründüğü ilk
günden beri bir kuşatılmışlık duygusu altında varoldu. İç savaş, sabotajlar
ve II. Dünya Savaşı... SSCB halkları tüm bunların üstesinden gelmeyi başarsa
da savaş sonrasında Sovyet yöneticileri,
...bedeli ne olursa olsun, caydırıcı bir savunmayı sürekli
ellerinde tutmaları gerektiğine (a.g.y., s.146) inandılar.
Bu nedenle rakiplerinin ayırdığı paralardan çok daha fazlası
silahlanmaya harcandı. Bunun bedeli ise gerçekten çok ağır oldu:
Sovyetler Birliğinin içine gireceği silahlanma yarışı,
kaynaklardan koca bir bölümü alıp götürdüğünden, sonuçta faydalı gelişmesinin
hızını yavaşlatacak, ekonomisinin dengesini bozacak ve yurttaşlarının geçim
koşullarının iyileşmesini önleyecektir. (a.g.y, sf. 146)
Yukarıda yazılanlardan da anlaşılacağı gibi, Sovyet sisteminin
çöküşünü incelerken dış etkenlerin rolünün gözardı edilmemesi gerekiyor.
Peki ya iç etkenler? İşte, Henri Allegin kitabını SSCB üzerine yazılan
diğer kitaplardan ayıran nokta da burada yatıyor. Kitapta yıkıntı Rusyasını
bizzat yaşayan insanları konuşturuyor. SSCBnin dağılması tüm dünya
halklarını ilgilendiriyorsa da şimdi asıl konuşması gereken eski SSCBliler.
Evet, karşı-devrimi destekleyenlerin sayısı son derece azdı; ama
buna karşı koyması beklenen insanlar da yoktu. Nazileri yenilgiye uğratan
halkın evlatları neredeydi?
...ama kendi çapımda benim de sorumluluklarım var. Kendime
karşı yapabildiğim en önemli eleştiri, buyrukları ve yönergeleri hep yukarıdan
beklemiş olmak; bunları, aynı görüşte olmadığımda, işlerin kötüye gittiğini
gördüğümde, hatta tepki göstermek gerektiğini sezdiğimde bile tartışmasız
yerine getirmiş olmaktır.
...
Düpedüz böyle davranmak, bir şeye karışmamak için yetiştirilmiştik;
işte uğursuzluk burda. Tapınma döneminden artakalan bu tutum bizim en
ciddi kusurumuzu oluşturdu ve bizi, durumdan çok iyi yararlanmasını bilen
oportünistlerle sosyalizm hasımlarının saldırısı karşısında silahsız bıraktı.
(a.g.y., s.68-69, Konuşan Andrey, SBKP Merkez komitesinde danışman ve Dış
Politika komisyonunun Mağrip Bürosu üyesi olarak çalıştı.)
Ve Yeltsine bağlı askerler Merkez Komitesi binasına gelip orayı
on dakika içinde boşaltmalarını söylediğinde iki bin komünistin
hiçbiri karşı koymaz, denileni yapar!
Karşıdevrim saatinde, Ekim Devriminin çocuklarını, kazanımlarını
ve düşlerini savunmaya çağırmak için Moskova göğünde bir siren bile çalmayacaktır
(a.g.y., s.156)
Ekim Devriminin çocukları karşıdevrim saatinde
neredeydi? Niye karşı mücadele edilmedi? Andrey özeleştirisinde bir
şeye karışmamak için yetiştirilmelerine bağlıyor bunu. Peki
insanı tarihin öznesi kabul eden bir sistem nasıl bu tip insanlar yetiştirebildi?
Stalinin ölümünden sonra revizyonizmin parti yönetimini ele geçirmesiyle...
diye yenilginin teorisini yapanların asıl cevaplaması gereken soru, revizyonist
yönetimin nasıl iktidarı ele geçirebildiği ve Devrim ihanete uğrarken
Proleterya Diktatörlüğünün proleteryasının nerede olduğu?
Buna şu cevabı verenler olacaktır:
Komünizm, insanın doğasına aykırıdır. Eşitlik, hiçbir zaman
olamaz. Eğer siz insanlara eşit haklar verirseniz onlar daha iyiye ulaşmak
için mücadele etmeyeceklerdir. İnsanların tembelleşmemesi için onları motive
edecek hedefler gereklidir: Güzel bir ev, araba ve çok para. Siz tüm bunları
ona baştan sağlarsanız ya da ona bunlara ihtiyaç duymayacak bir ortam sunarsanız
insanın yaratıcılığını da öldürürsünüz. Ekim Devriminin başına gelen de
budur.
Sistem bireyleri daha iyi bir gelecek için çalışma arzusundan yoksun
bıraktığı gibi onların kendi gelecekleri hakkında karar verme iradesini
de zamanla yok etti.
Kısaca demek isteyecekler ki, Yolun sonu karanlık. Senden önce
de oraya giden oldu ama sağ salim dönen olmadı. Kaderine razı ol.
Durulabilir mi? Kocaman bir kaya üzerimize yuvarlanıyor, öleceğiz.
Belki onlar haklı, yolun sonu karanlık. Yine de durup kayanın altında
kalmaktan iyidir yolculuk, sonu karanlık olsa bile yürümeli. Ekimden ders
çıkarmak ve yürümek; umudun düşmanları na inat: anlamak gideni ve gelmekte
olanı.
kalush
|