kinodelia-arşiv
Benim yolum dünyanın daha taze bir algılanmasının yaratımına doğrudur.


     BİREY YAŞAMI AVRUPA BİRLİĞİ KISKACINDA

Bugün Türkiye’nin Avrupa Birliği adaylığı ile ilgili konuşurken, bu adaylığın ya da üyeliğin getireceği ekonomik ilişkilerin yanında, dolaysız olarak bu ekonomik ilişkilerin, toplumsal hayatın parçaları olan demokrasi sorunu ve kültür sorunlarını etkileyeceğini görebiliriz. AB’nin Türkiye ekonomisine getireceği yükümlülükler ve bağımlılıklar zincirinin ne boyutta olacağı düşünülmesi gereken ana eksendir. Fakat üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri de, onun toplumsal ve kültürel hayatımıza sokacağı ilişkilerdir. 
Eğer Avrupa Birliği’nin koçbaşı devletlerini “emperyalist” olarak tanımlıyorsak, bu ülkelerin Türkiye ile kuracağı bağımlılık zincirlerinde emperyalizmin kültürel saldırılarından ve silahlarından bahsetmemek, sorunun bir yanını görmemeye ve bakış açısının eksik kalmasına yol açacaktır. Emperyalizm, girdiği ülkelerde tahakkümünü sağlamak için yalnızca çeşitli baskı araçlarını kullanmaz, fakat bundan daha çok kendi kültürünü yerleştirmeye çalışır ve kendi çıkarlarını halkın genel çıkarlarıymış gibi göstermeye çalışır.TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesini buna örnek olarak gösterebiliriz.TÜPRAŞ görünürde ‘halka’ devredilerek ve böylece ‘halkın’ çıkarları gözetilerek aslında sermayeye peşkeş çekiliyor ve Yeni Dünya Düzeni’nin en hayati uygulamalarından birisi böylece sorunsuz bir şekilde halledilmeye çalışılıyordu. Öyle ya, Türkiye’nin en fazla kar getiren kurumunu siz açıktan özelleştirir (hatta Özelleştirmeden Sorumlu Devlet BakanıYüksel Yalova’nın KİT’lerin özelleştirilmesiyle ilgili dediği gibi) “evet peşkeşse, peşkeş çekiyorum” derseniz, işiniz o kadar kolay olmayabilir. Ama halkı kendi çıkarınız etrafında yedeklemenin aracını yaratabilirseniz, işiniz kolaylaşmış olur.
Sermaye sınıfı bugün AB’ye girişi de bu şekilde halletmeye çalışıyor. Bu isteği, holding basınının köşelerini tutmuş yazarların kaleminden halka ulaştırmak niyetinin yanında, bir de halk tarafından az çok sempati toplayan yüzlere bu isteğini onaylatıp, onların ağzından dışa vurmak olmazsa olmazlarından biridir. AB’ye girilmesini şiddetle savunan ya da, kafası karışık aydınlar Sabancı’yla hemen hemen aynı şeyleri söylediklerinin farkında olarak ya da olmayarak, sermayenin dümenine su taşımaktadırlar. Bunu yaparken, en önemli dayanak noktaları ise AB ile demokrasi geleceği ya da Türkiye’nin ‘aydın’ Avrupa’dan ‘birşeyler kapacağı’, ‘medeniyet göreceği’dir. Burada yanılgıya düşülen nokta ise yine ekonomik alt-yapının belirleyiciliğini kavrayamamak ve kendini dev aynasında görmektir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmekle bir Almanya olamayacağı, ancak onun emperyalist oyunlarında bir parça olabileceği, bunun da medeniyet görüp kültürünü geliştirmeyle bir ilgisinin olamayacağı bir türlü anlaşılmak istenmemektedir. Aksine, eğer bu kültürden çeşitli parçalar gelecekse, bu devletlerin yerleştirmek istediği ve empoze etmeye çalışacağı parça, yukarıda sözü edilen, kendi kültürünü ve hegemonyasını geliştirmeye yarayacağını düşündüğü parçadır. Yoksa, insanlığın tüm olumlu ve gelişmeye açık, dönüştürücü kültürel öğelerini ve birikimlerini yaşatmak, bunları Türkiye halkıyla paylaşmak bir emperyalist devletin niyeti olamaz, olmuyor da. Bu kültürel birikimin paylaşımı ve karşılıklı etkileşim için AB’ye girişi şart koşmak ancak sermayenin kendi çıkarlarını gerçekleştirmek adına aydınları da yedeklemesi operasyonuna destek sunmaya yarar. Yapılması gereken, bu kültürün yaratıcısı halklar ve aydınlarla omuz omuza vermek ve onlarla bu kültürü paylaşmak, etkileşimini bunlar aracılığıyla kullanmaktır. Avrupa’da Türkiye halkı için paylaşılacak, onun gelişimine katkıda bulunacak, yeniden üretilecek bir hazine vardır çünkü…
AB üyeliğinden sonra Türkiye’nin kültürel ortamında yaşanabilecek değişiklikleri de, ekonomik alt-yapının üst-yapı kurumları ile olan ilişkilerini göz önünde tutarak öngörmek sağlıklı bir yol olacaktır. Örneğin, son yıllarda hep yakınılan bireycileşme, insanların bencilleşmesi, çıkara dayalı ilişkiler AB’ye girildikten sonra belki daha da yoğun yaşanacaktır. Çünkü bu özellikler YDD’nin son 10 yılda körüklediği ilişki biçimleridir ve özelleştirmelerle ve ideolojik argümanlarıyla birlikte toplumu tahakkümü altına aldığı için vardır bu insan tipolojisi. Aynı zamanda, bu tipolojinin edebiyat alanındaki yansımaları da son yıllarda yoğun bir şekilde görülmüştür. İçine kapanık, bunalımlı insanın kendi iç çelişkileriyle boğuştuğu, idealizmin doruğundaki romanlar raflarda en fazla boy gösteren kitaplar olmuştur.
AB bugün gittiği ülkelere işsizlik ve açlıkla birlikte gitmektedir. Çünkü bunlar, özelleştirme, sendikasızlaştırma, ucuz emek sömürüsü politikalarının dolaysız sonuçlarıdır. Türkiye’nin bugün özelleştirme çalışmalarına hız vermiş olması YDD’ye entegrasyon ve AB’ye hazırlık sürecini tamamlamak istemesindendir. AB’ye girildiğinde de bu hazırlıklar tamamlanmış, aynı zamanda yoğun ideolojik bombardıman altında da, bireylerin kapitalist kültürü benimsemiş olmaları emperyalistler tarafından arzulanan ve gerekli görülen şeydir. O halde, onların bu arzularının sonuçlarını doğru öngörebilmek ve kültürel etkilerini incelemek, AB konusunda yapılacak tartışmaların önemli yanlarından birisini oluşturmaktadır.

grga  
kinodelia