ABD 2000 SEÇİMi - ŞİMDİ
SIRADA NE VAR?
ABD
Başkanlık Seçimi üzerinden neredeyse 1 hafta geçti ve kazanan hala belli
değil.Tüm bunların anlamı ne? Nasıl oluyor da oylar iki büyük aday arasında
hemen hemen eşit olarak paylaşılıyor? Yanıt son derece basit: İki aday da
gerçekte birbirinin aynı! Daha önce de defalarca yazdığımız gibi Demokratlar ve
Cumhuriyetçiler bir madalyonun iki yüzü. İkisi de sermaye çevrelerince
besleniyor ; bu yüzden kimin kazanacağı o kadar önemli değil, egemen sınıf
seçim kampanyalarında her iki parti için de 540 Milyon doları seçim sandıklarına akıttı. Her ikisi de özel mülkiyet hakkının ve
piyasaların varlığını savunuyor, böylece sermaye sahiplerinin çıkarları güvence
altına alınıyor: Artık kim takar seçimi? Bizler, Marksistler, her zaman
uzlaşmaz bir şekilde özel mülkiyete ve anarşik, israfkar piyasa ekonomisine
karşı olduk; şimdi de bizim için kötünün iyisini seçmek gibi bir durum söz
konusu olamaz. Film yapımcısı Michael Mooreun da dediği gibi, kötünün iyisi
yine de kötüdür.
Bushun olası zaferi birçok insanı telaşlandırıyor ama şimdi işin aslına
bir bakmakta fayda var. Emekçilerin ve yoksulları gözüyle baktığımızda Bushun
ya da Goreun kazanmasının arasında nasıl bir fark olabilir? Her ikisi de
askeri bütçeyi arttırmadan yana. Her ikisi de genel sağlık harcamalarına karşı.
Her ikisi de Kolombiyaya yapılacak 1.3 Milyar dolarlık yardıma onay
vererek uyuşturucu için savaş ve
milyonlarca insanın suça itilmesi taraftarı. Her ikisi de eşcinsel
birlikteliklere karşı. Her ikisi de NAFTA, WTO ve her yerdeki işçilerin
aleyhine olmak üzere bağımlı devletlere baskı ve şiddet uygulanmasından yana.
Her ikisi de Kübaya olan amborgonun devamından yana. Her ikisi de Iraka
yapılan ambargodan ve her ay 5000 insanın öldürülmesinden yana. Her ikisi de
asgari ücreti arttırma konusunda hiçbir şey yapmayacak.(Sadece 50 sent bir
artış!) Adaylar böyle karbon kağıdından çıkmış gibi birbirinin aynı olunca
insanların bir seçim yapamayıp oyların yarı yarıya çıkmış olmasının bir süpriz
olmadığı anlaşılıyor.
Çok
sayıda insan, Bushun Anayasa Mahkemesine muhafazakar adayları atamasından
korkuyor (bu korku özellikle kürtaj hakkı gibi konularda) ve aynı korku Roe v.
Wade için de geçerli. Bu çok canalıcı bir nokta, çünkü Reagan, Bush ve Newt
Gingrich dönemleri kadınların doğurma haklarının korunmasına son derece
muhafazakar bir atmosfer yaşattı. Aslında Gore ve Demokratların da parlak bir
geçmişi yok. Roe v. Wade, Clinton/Gore döneminde Reagan/Bush dönemine nazaran
daha muhazakar kararlara sahne oldu ve kadın haklarını ihlal eden yasalar
yapıldı. Goreun kadın hakları savunucusu olmadığı açık, ayrıca aşırı
muhafazakar, kürtaja karşı olduğunu açıkça belli eden, emekçi düşmanı
yargıçların atanmasına da destek verdi. Kürtaj hakkı önemli bir konu ve birçok
insanı yakından ilgilendiriyor. Ama unutulmamalı ki toplumun büyük bir kesmi
kadınlara seçme hakkı verilmesinden yana. Bu demektir ki, Roe v. Wadede kurnaz
bir taktik savaşı veriliyor: İnsanlar, korkudan uzaklaştırılıp kötünün iyisini
seçmeye zorlanıyorlar. Unutulmamalıdır ki politikacılar bir vakum tüp içinde
hareket etmiyorlar, her zaman her istediklerini yapamayabiliyorlar. Kitlenin
ruh haline uymak zorundalar. Hangi politikacı olursa olsun muhafazakar bir
çizgi izlemesi durumunda kitleyi karşısına almak zorunda kalacak. Bushun
söyledikleri ne olursa olsun, adayların seçilmeden önce söyledikleri ve
seçildikten sonra yaptıkları farklı olur. Eski Başkan Bushun sözlerini
hatırlıyor musunuz? Ağzıma bakın, ne söylüyor: Yeni Vergiler yok.
İnsanların gözü önünde gerçekleşen gelişmeler, özgür dünyanın
liderlerinin itibarı hakkında kuşkular uyandırıyor. Nereye giderseniz gidin,
insanlar politikadan konuşuyorlar. İnsanların çoğu seçimden çok onun sonrasında
ne olacağından konuşuyor. Bu çok sağlıklı bir gelişme. Amerikalılar bir gecede
dünyadaki hükümetletin en demokratik olanının gerçek yüzünü gördüler. Küba ve
Zimbabve tekrar yapılacak oy sayımı için gözlemci göndermeyi teklif ettiler.
ABDnin egemen sınıfı, dünyada
demokrasi havariliğine soyunur ve kendi isteklerinin yerine getirilmesini
ister. (eğer istedikleri adamı seçimle başa getiremezlerse suikasta ve askeri
müdaheleye başvururlar) Ama işte oyun bitti, herşey gözler önünde:
Kendilerinin naylon demokrasisi ile
sıradan bir seçimi bile yapamıyorlar.
Şu an
için gözler Floridaya çevrilmiş olsa da hilenin ve sahtekarlığın boyutunun tüm
ülkeyi sardığını tahmin etmek hiç de zor değil. Ülkenin her yanından şikayetler
yağıyor: Seçim sandığından geri çevrilen vatandaşlar (bunların büyük kısmı azınlıklara
mensup), seçim kartlarından silinen 3. parti adayları, geçesiz sayılan binlerce
oy, kaybolan seçim sandıkları... Demokrasiye uymayan tartışmaları, geri
teknolojiyle hazırlanmış seçim makinelerini ve seçim işlemlerinin
karmaşıklığını saymıyoruz... Bizim esas hedef almamız gereken noktalar,
Demokrasinin tamamiyle ortadan kaybolmuş
olması ve sınır tanımayan sahtekarlık. Sık sık anılan Amerikan demokrasisinin
ne olduğu şimdi onun anayurdunda ne kadar özgürlükçü ve yiğit olduğu
sergileniyor.
Tartışılmaya
başlayan bir diğer konu da seçim kurumu. Bizler bu ülkede doğrudan oy hakkına
sahip değiliz.(şayet öyle olsaydı, seçim Al Goreun Cumhurokratları lehine
sonuçlanacaktı) Bizim yaptığımız, seçicileri seçip onların başkanı seçmesini
sağlamak. Bunun nedeni ise gayet açık: Büyüklerimiz bizlerin doğru seçimi
yapacağına güvenmiyor. Yine de bu anti-demokratik uygulamadan bu yıl sonuç
alınamazsa yeni başkan bir avukatlar ve yargıçlardan oluşan bir grup tarafından
belirlenecek. Böylece geleceğin başkumandanın otoritesi içeride ve dışarıda
sınırlı olacak: ABD Emperyalizminin büyük şaheseri gösteriyor ki kendisinin de
ayağı çamura batmış durumda.
Nader
sorunu da büyük öneme sahip. Birçoğuna göre Goreun seçimi kaybetmesine neden
oldu. Fakat hiçbir şey bu kadar gerçek dışı olamaz. Eğer Gore seçimi kaybederse
bu sadece kendi hatası olacak. Rakibinin benzeri bir program hazırlayarak,
kendi seçmenlerinin Nadere oy vermesine neden oldu. Naderin de işaret ettiği
gibi, Goreun bu halinin sorumlusu Goredur. Kendisine gelecek oyları garanti
sayarak en büyük hatayı yaptı, fakat onları kazanması gerekirdi. Eğer bu konuda
söylenmesi gereken birşey varsa o da Gore korkusunun Nadere ana parti
statüsüne geçmesine ve federal seçim bürosunun fonundan yararlanmasını sağlayabilecek
%5lik oyu almasına engel olduğudur. Naderin kampanyası milyonlarca insanı
harekete geçirdi ve kötünün iyisini seçmek için onu son dakikada bırakan
binlerce insana rağmen 2.6 milyon oy aldı. Sadece bir eyalette Nader faktörü
tain edici oldu: Florida. Ama Gore kendi seçim bölgesi olan Tennesseede
kazanmış olsaydı, ya da Clintonun Arkansasın da, ya da Demokratların kalesi
denilen Batı Virginiada Floridadaki sonuç bir önem taşımayacaktı. Florida,
Goreun çantada keklik olarak gördüğü eyaletler yüzünden bu kadar önem
kazandı. Aslında Nadere teşekkür etmeliyiz, milyonlarca insanın önümüzdeki
dört yıl boyunca uyuyamayacağı ve statükoyu sorgulayacağı bir durum yarattığı
için. Bu insanların gözleri her zaman yeni başkanın üzerinde olacak ve politik
haklara olan ilgisizlik son bulacak.
Nasıl
oldu da gelişen bir ekonominin başında bulunan iktidar partisinin adayı
kaybetmekle burun buruna kaldı? Yanıt basit: Ekonomik gelişme milyonlarca
Amerikalı emekçiyi kapsamıyor. Defalarca açıklandığı gibi Amerikalıların alım
gücü 30 yıl öncesinin gerisinde ve ileri sanayiye sahip herhangi bir ülke
insanından daha çok çalışıyoruz. Gelişme daha iyi işler, iş güvenliği, sosyal
haklar, erken emeklilik, sağlık güvencesi, iyi eğitim vb. getirmedi. Getirdiği
ücretlerde kesinti, rekor düzeyde işten çıkarma, sendikalara ve sendikalaşma
hareketlerine saldırı, sağlık bakımından yoksun 44 milyon insan, mahkemelerde 2
milyon, ve genişleyen geçici iş endüstrisi ve sınırlı imkanları. Bunlar
Demokrat Parti iktidarına olan tepkileri fazlasıyla açıklayacaktır. İki parti
monopolü sonucunda seçmenlerin yarısı diğer partiye (bu durumda Cumhuriyetçiler
oluyor) oy vermeyi tercih etti. Bu ayrıca seçmenlerin yaklaşık yarısının
birbirinin aynı olan bu partilerden hiçbirine oy vermemeyi tercih etmesini de
açıklıyor. Seçimin gerçek galibi, Yukardakilerden hiçbiri partisi.
Bu
duruma nasıl bir çözüm getirilebilir? Cumhurokratların bu boğucu hakimiyetine
nasıl son verebiliriz? Birçok insan daha kötü olana Cumhuriyetçilere karşı
Demokratları desteklemekten yana. Fakat yukarıda da yazdığımız gibi Marksist
bakış açısından iki parti arasında belirgin bir fark yok. Ama Naderin
kampanyası milyonlarca gencin ve işçinin uyanışına ve doğmakta olan bir
anti-kapitalist harekete işaret etti. Yine de heterojen bir yapıya sahip olan
Nader yandaşları tek başlarına Cumhurokratların monopoline karşı bir tehlike
oluşturmuyor. Eğer ciddi bir tehdit oluşabilecekse bu ancak bu güçlerin
emekçiler ve sendikalar üzerinden
yapılandırılmasıyla olacaktır.
Emekçiler bu ülkedeki en büyük sınıf olma özelliği taşımalarına rağmen
biz sürekli kapitalist sınıfın iki adayı arasında seçim yapıyoruz. Milyonlarca işçi gördü ki Bushu ve
Cumhuriyetçileri durdurması için bel bağladıkları Gore tüm bunları başaramaz.
Demokratlar sağ kanada karşı kendilerinin de onun bir parçası olmaları gibi
basit bir neden yüzünden savaşamazlar. Sendika başkanlığı, suç teşkil
edebilecek bir şekilde Demokratları destekledi ve Goreun Bushu
durdurabileceğine dair yanılsamalar yarattı.Çıkan karışıklıklar gösteriyor ki
onlar emekçilerin kafasında olandan çok farklı düşünüyorlardı ve sadece
Demokratların kumandasındalar.Tek çözüm işçilerin kendi haklarını savunmak
için kendi güçlerine güvenmeleri. Sendikalar Demokratlardan kopmalı! Gerekli
olan sendikalar üzerine kurulu emeğin kitlesel sosyalist partisi. Bu günümüzde
pek de kolay ve pratik bir çözüm gibi görünmeyebilir. Fakat bizler Marksistler
olarak, kendimizi pratik çözümlerle sınırlayamayız. Biz milyarlarca insanın
hayatını gerçekten iyileştirecek bir sosyal değişim istiyoruz. Öyle bir değişim
de ancak demokratik ve enternasyonalist bir sosyalizmle olabilir. Bu bir gecede
olacak iş değil, yapılacak çok iş var. Fakat devam eden seçim fiyaskosu
gösteriyor ki burjuva demokrasisi en basit sorunları bile çözmekten aciz,
yapabildiği tek işi bu demokrasinin ekonomik ve sosyal alanda genişlemesini
sağlamak. Sabırla ve azimle Marksizmin güçlerini yapılandırmalıyız ve sosyalist
düşüncenin işçilerin ve gençlerin sorunlarının çözümünde yegane yol olduğunu
tekrar ve tekrar anlatmalıyız.
Seçim
sonuçları hala belli değil. Her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın iktidarda
kapitalist bir aday olacak. Fakat şu anda yaşananlar milyonlarca insana
gösteriyor ki kapitalistler için işler umdukları gibi gitmiyor. Bu politik
durumu bir de uluslararası siyasetteki sürekli değişen durumla birleştirirsek
ve de sarsılan ekonomiyle şundan kesin emin oluruz: Önümüzdeki dört yıl kaygan
bir zeminde geçecek ve bu da devrimci fikirler ve uluslararası sosyalizm için
verimli bir zemin demek. Önümüzdeki süreçte güçlerimizi emeğin ve ABDde gerçek
Marksizmin enternasyonalist, kitlesel partisinin inşası için
yoğunlaştırmalıyız.
Peter Johnson
Editor New Youth (USA)
15/11/00
çeviri: kalush
|