kinodelia-politika
Benim yolum dünyanın daha taze bir algılanmasının yaratımına doğrudur.


MONTHLY REVIEW Volume: 52 Number: 7

Editörlerden Notlar

[Bu makale Monthly Review’ün editörleri tarafından kaleme alınmıştır.]

Bugünlerde Karl Marx’a yapılan övgüler -her ne kadar alaylı bri tarzda olsa da- en alışılmadık yerlerden geliyor. En çok satan iş dünyası yazarları ve prokapitalist çizgide ısrarcı davranan Economist dergisinin muhabirleri olan John Micklethwait ve Adrian Wooldridge, yeni kitapları Future Perfect: The Challenge and Hidden Promise of Globalisation’da "sosyalizmin peygamberi olarak Marx ölmüş olabilir, ama kendisinin küreselleşme dediği ‘ulusların evrensel bağımsızlığı’ konusunda hala şaşırtıcı derecede doğru olabilir. Onun küreselleşme tanımı bugün de 150 yıl önceki kadar keskin"(s.332-333) diyorlar. Aynı şey kolej ve üniversitelerde  Marx, Marksizm ve ekonomi-politik üzerine olan derslere olan talebin tekrar yükselişte oluşuyla da tamamen farklı bir yoldan gözleniyor. 

İçimizden biri, geçenlerde, hepsi de 1999’un Kasım ve Aralık aylarında Seattle’da gerçekleştirilen protestolara katılmış lisansüstü öğrencileri tarafından, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltleri üzerine bir dersi yönetmek üzere görevlendirildi. Bu, birçok nedenle kaydadeğerdi. Her ne kadar Kapital’in birinci cildi bir zamanlar "işçilerin incili" olarak biliniyor olsa da ve bazı çevreler tarafından hala düzelni olarak araştırılıyor olsa da, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltleri hiçbir zaman bu kadar geniş bir biçimde okunmamıştır (elbetteki kar oranının düşme eğilimi ile ilgili bölüm hariç). Bunun nedenlerini ayırdetmek çok güç değil. Kapital’in birinci cildi, işçilerin dolaysız sömürüsüyle ilgilidir. Tersine, ikinci ve üçüncü ciltlerin konuları, dolaşım, rekabet, artık değerin kar içinde bölüşülmesi, faiz ve rant, birikimi yönlendiren somut koşullar, finans kapital ve tarımsal üretimdir. Bu konuların hepsi sermayenin hareket yasalarının bilimsel açıdan değerlendirilmesinin sağlanması için gerekliydi, ama aslında, bunların çoğu, sınıf savaşımından çoktan çıkarılmış gibi görünüyordu. Rosa Luxemburg’un bir seferinde belirttiği gibi,
 

Kapital’in birinci cildi... artık değer üretiminin ve sermayenin artan yoğunlaşmasının kaçınılmaz ve nihayi sonucu olarak mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesini çıkarsıyordu. Bununla, kurama göre, emek hareketinin başlıca ihtiyacı karşılanmaktadır. Sınıf savaşı yapan işçilerin, artık değerin değişik sömürü grupları arasında nasıl dağıldığı ya da bu dağılım boyunca rekabetin, üretimin yeniden düzenlenmesine nasıl yolaçtığı meselelerinden hiçbir doğrudan çıkarları yoktur. Bu nedenle, sosyalistler için Kapital’in üçüncü cildi okunmamış bir kitap olarak kalır. (Luxemburg, D. Ryazanov, Karl Marx: Man Thinker and Revolutionist içinde)


Luxemburg’un açıklamasına göre Marx’ın sermaye eleştirisi, onu sınıf savaşımının acil hedeflerinin çok ötesine taşıyan bir "muazzam bütün"dür, ve dahası, onun çalışmaları sosyalistlerin acil çıkarlarını bile aşmak eğilimindedir. Fakat tarih ve hareketin gelişmesi onun çalışmalarının yenilenmiş bir değerlendirmesinin yolunu açabildi: "Marx’ın düşüncesinin hazinesine, sadece hareketimiz ilerlediği ve yeni pratik sorunların çözümünü talep ettiği sürece oradan bir parça daha koparmak ya da öğretisinin yeni parçalarından yararlanmak için bir kez daha dalıyoruz."

Elbette, Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltleri üzerine verilen derste yeralan küçük öğrenci gruplarının deneyimi buydu. Üçüncü ciltte, Marx’ta daha önce karşılaştıklarından birçok yönden çok daha somut ve çağdaş görünen, onları en çok ilgilendiren konulara gönderme yapan bir analizle karşılaşırlar: üretim ve dağıtım arasındaki ilişki, kapitalist rekabetin modaları ve demodeleri (yanılsamaları) [ins and outs], mali spekülasyon, ekonomik krizler, kapitalist tarım ve toprağın çoraklaşması, dünya çapında köy ile kent arasındaki bölünme, uluslararası ticaretin rolü, ve ünlü üçlü formül tartışmasında ideolojinin ele alınış biçimi. Derse katılan bütün öğrenciler, Marx’ın sömürü analizi orada gösterildiği ve günümüzün önde gelen meseleleriyle bağlantıları kurulduğu için, gelecekte Marx’ın Kapital’ini ele alışlarında referans noktalarının üçüncü cilt olması gerektiği sonucunu çıkardılar. 

Sermayenin küreselleşmesi önemli bir mesele haline geldiğinden beri, radikallerin* kuramsal ihtiyaçlarının yeni pratik sorunlarla karşılaştığı, genişlediği ve onları, -paradoksal olarak- tekrar Marx’a getirdiği -ama bu sefer Kapital’in ikinci ve üçüncü ciltlerinde genellikle okunmamış Marx’a daha büyük dikkat göstererek- ortaya çıktı. Yeni sorunlar tarih sahnesinde kendilerini gösterdikçe, Marx’ın çalışmasının bir bütün olarak daha -"daha az" değil- uygun hale gelmesi, onun kapitalizm eleştirisinin enginliğinin kanıtıdır.

Bu yıl, Giordano Bruno’nun Roma Engizisyonu’nca kazıkta yakılışının dörtyüzüncü yıldönümü. Bruno, biliminm ve materyalizmin geliştirilmesine ve ortaçağ skolastiğinin devrilmesine katkı sunmuş olan ve evrenin Kopernikçi yorumunun kabulünü kolaylaştıran, ama bir yandan da mistik-dinsel görüşleri savunan karmaşık bir şahsiyetti. Dört yüzyıl boyunca, Bruno’nun bir din şehidi olarak mı yoksa bir bilim şehidi olarak mı değerlendirilmesi gerektiği, son zamanlarda birincisine doğru yönelinerek, sürdü gitti. Ama, Bruno’nun Kopernikçi kuramı tamamlayan ve onun kabul görmesine yardımcı olan sonsuz evren anlayışı, antik materyalistler Epikür ve Lukretyus’tan ikincisinin De rerum natura**’sı üzerinden türetilmiştir. Dahası, onun Epikürcü atomculuğa verdiği destek (ortaçağ kilisesince tanrıtanımazlığın kaynağı olarak değerlendirilmiştir), sapkın düşüncenin sorumluları arasına katılıp hüküm giymesine neden oldu. Bu nedenle bizim kararımız Bruno’nun bir bilim şehidi olduğu yönünde (bkz. Thomas S. Kuhn, The Copernican Revolution, s.199, 235-237). İlginç bir biçimde, Bruno’nun infazından iki yüz yıldan biraz daha fazla bir süre sonra, bir başka kafir ve bilim savunucusu, Karl Marx, Bruno’yu etkileyen aynı antik materyalistleri (Demokritos, Epikür ve Lukretyus) doktora tezinin konusu yapacaktı (Bunun hikayesi John Foster’ın Marx’s Ecology kitabında anlatılıyor).

* Radikaller: Radikal Demokrasi kuramcıları kastediliyor. Radikaller, işçi sınıfının mücadelede özne olma konumunu reddederek, diğer bazı popüler gruplara (çevreciler, feministler vb.) yöneliyor -ç.

** De rerum natura (Evrenin Yapısı): Lukretyus’un yazdığı ve Demokritos, Empedokles ve Epikür’ün fikirlerini de bugüne aktaran yapıt -ç.


çeviri: vertov


kinodelia