kinodelia-arşiv
Benim yolum dünyanın daha taze bir algılanmasının yaratımına doğrudur.


Internet Üzerine...

Internet üzerine çok şey yazılıp söylendi. Ve belki de bu yazı(cık) da bu söylenenlerin bir tekrarı olacak, ama bu, bu yazının yazılmasını işlevsellik açısından etkileyecek bir durum değil. Internetin olanakları nelerdir? Ve bu olanakları değerlendirirken yapılabilecek şeylerin istenen düzeyde olması olanaklı mıdır?

Bu sorunun iki boyurtu var. Birincisi teknik olanaklar bağlamında internetin kullanıcıya sunumu, diğeri ise bu teknik olanakların kullanıcıya hangi boyutta ve insana dair neler götürerek ulaştığıyla ilgili. Bu aslında “Internet’te sanat mümkün müdür?” sorusuna verilecek yanıtlarda somutlanabilecek bir sorun da . 

Bİz sorduğumuz sorunun yalnızca ikinci kısmını kendimize sorun yapıyoruz. “Yapılanlar inasanlara hangi algılama boyutunda ulaşabiliyor?” Bu soruyu yanıtlamak hangi kesimin internete bağlantı sağladığıyla ilgili. Amiyane tabiriyle “internetin hedef kitlesi”yle. “Internet dünyaya eşitlik getirdi!” mavalının arkasına sığınan ve herkesin bilgisayar başında  eşit olduğunu ve “gerçek” hayatta sağlanamayan (sağlanmasına izin verilmeyen) eşitliğin artık ”sanal” ortamda sağlandığını savunan kesimin bahsedilen “insanlık”ın bilgisayar karşısına geçene kadarki süreçteki eşitsizliği görmezden gelmesiyle başlanabilir tartışmaya. Radikal gezetesinin şimdi tarihini hatırlamadığım bir haberinde de bunsdan bahsediliyordu tam da. Dünyada iki milyar insanın bilgisayarın ne olduğunu bile bilmediği yazıyordu haberde. Bilgisayar başında biribirine eşit olan insanlardan bahsederken bu “eşitlik mertebesi”ne ulaşamayan insanların görmezden gelinmesi (dünyanın üçte birini görmezden gelmek kolay olmasa gerek) yapılmaya çalışılan konusunda şüpheye düşürüyor insanı.  Bu “eşitlik” mavalının okuyan insanların daha önceden de demokrasi konusunda sabıkalı bir kesimden geldiği düşünülürse şüphe etmenin çok da anlamsız olmadığı düşünülüyor.

Her fırsatta demokrasi ve sınıf mücadelesini sekteye uğratmaya çalışan bu kesimler, aradıklarını sanal ortamda bulmuşa benziyorlar. “Eşitlik” de sağlandığına göre artık “Bu solcuların bağırıp çağırmasına gerek kalmamıştır.” Sanal alemde ne açlık vardır ne de sefalet çünkü. O, herkesin “aynı telden çaldığı elit bir mekan”dır ve kendisi için ya da kendisine karşı mücadele edilecek hiçbir şey kalmamıştır o “doruk” noktada. Bu eşitsizliği ortaya koyduktan sonra sorunun “internette sanat mümkün müdür?” bağlamında ele alınabilecek, “internet (ya da bilgisayar) karşısındaki insanın algı biçimi nedir/nasıldır?” kısmına geçelim:

Bu internetin sunduğu diğer olanakların da göz önünde bulundurulması gereken ancak teknik ayrıntıları anlamında yaşamsal öneme sahip olamayacağı bir konu. “Internette yayına sunulan şeyler ne boyutta istenilen kitleye ulaşabilir?” sorusundan öte, bu kitleye ulaştığı varsayıldığında dahi ne kadar işlevsel olabileceğidir sorun. Yani -iyicene somutlamak gerekirse- yazılan bir yazının bir dergide/gazetede/kitapta yayınlanmasıyla ya da bildiri olarak dağıtılmasıyla internette yayınlanması arasındaki fark yalnızca yayın aracının farklı olmasından mı yoksa genel olarak bilgisayar karşısındaki kişinin beklentilerinden mi kaynaklanıyor? Gazeteyle dergi arasında algı biçimi anlamında ciddi bir fark yokken neden gazeteyle internet arasında bu anlamda önemli bir fark oluşuyor? 

Bu fark internette yayınlanan şeylerin kesinlikle farklı bir biçimde tasarlanması gerektiği ve sunum anlamında belki de insanlığın daha önce karşılaşmadığı bir biçimsel yapının getirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Ve bu aşılması çok da basit olamayan bir sorun. Bu sorunu aşmak niyetinde olanların –çok iddialı konuşmamak gerek ama- sinema henüz yeni bulunmuşken kuramcıların sinema üzerine düşündüklerinin benzerlerini sinemanın yerine interneti koyarak düşünmeleri gerekiyor. Bu, internete istenilen algı biçiminin elde edilebilmesini -internete sanatı belki de- ancak yeni bir metodoloji oluşturulduğunda kabul edilebileceği anlamına geliyor.

İyi düşünmeler…
 

vertov

kinodelia