kinodelia-arşiv
Benim yolum dünyanın daha taze bir algılanmasının yaratımına doğrudur.


HADİ DEPREM "DOĞAL" FELAKETTİ!
YA NÜKLEER SANTRAL?


DÜNYA NÜKLEER ENERJİDEN VAZGEÇİYOR.
Nükleer santraller 'nükleer kafaların' iddia ettiği kadar çevreci, temiz, risksiz, ucuz, sorunsuz, tehlikesiz ise; niye ABD'de 1978 yılından, Almanya'da 1982 yılından, Kanada'da 1975 yılından itibaren yeni bir nükleer santral siparişi yok? Fransa, 2010 yılına kadar nükleer programımı askıya aldı. Japonya'da,1996 yılında Maki kasabasına yapılmak istenen nükleer santral için, referandumda halk 'hayır' dedi. Kanada'da, 1997 yılında 21 adet CANDU nükleer santralından 7'si, yapılan denetimlerde, tehlikeli ve yönetim hatası bulunduğu için kapatıldı. Zorda kalan firmalar, kendi ülkesine artık nükleer santral yapamıyor ve var olanları sağlıklı olarak işletemiyorlarsa, nasıl olur da bize nükleer santral satıp, garanti verebiliyorlar? Avusturya, Filipinler ve Brezilya, yapımı biten nükleer santrallerini çalıştırmadan kapattı. İsveç, 1980 yılında yapılan referandum sonucunda 2010 yılında, tüm nükleer santrallerini kapatma kararı aldı ve ilk santralini sökmeye başladı. İtalya, İngiltere, İspanya, Belçika, Finlandiya, Rusya, Çin, Endonezya, Küba,Tayland ve Vietnam nükleer planlarını terk etti. Kurmama kararı veren ülkeler ise şunlar; Portekiz, İrlanda, Lüksemburg, Danimarka, Yunanistan, İsviçre, Hollanda, Danimarka, İskoçya, Yeni Zelanda.

NÜKLEER ENERJİ, İDDİA EDİLDİĞİ GİBİ UCUZ DEĞİL, AKSİNE EN PAHALISIDIR. 
Tekliflerde hep düşük gösterilen nükleer enerji birim fiyatları, hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Zaten ilk yatırım ve normal işletim maliyetleri çok yüksek olan nükleer santraller, 30-35 yıllık ekonomik ömürleri boyunca sıkça karşılaşılan kazalar, devre dışı kalmalar, bakımlar ve onarımlar nedeniyle; çok pahalıya enerji üretirler Bu birim fiyatlara, hiç hesaba katılmayan; santralın sökümünü, kapatılmâsını, kontrol altında tutulmasını ve bir de hala tüm dünyada çözümsüz olan tehlikeli atıkların yok edilme masraflarını katarsak, ortaya korkunç rakamlar çıkmaktadır

YAŞANAN YÜZLERCE KAZA VE GERÇEK RİSK ORANLARI, NÜKLEERCİLERİN "HESAPLARINA" UYMUYOR.
Nükleer lobilerin iddia ettikleri gibi dünyada yalnızca 3 adet nükleer santral kazası yaşanmadı. En vahimleri olan ve kamuoyuna açıklanmak zorunda kalınan 1957 Windscale (İngiltere), 1979 Three Mile Island (ABD) ve 1986 Çernobil (Rusya) felaketi dışında, her an Çernobil felaketine dönüşebilecek büyüklükte yüzlerce kaza yaşadı dünyamız. Nükleer Fizikçi Prof. Dr. Hayrettin Kılıç'a göre, 'Sadece ABD'de bugüne kadar Nükleer Denetleme Komisyonu'nun (NCR) kayıtlarına göre, felakete yol açabilecek derecede 169 kaza olmuştur Japonya'da 1992 yılında tam 20 tane önemli kaza rapor edilmiştir. 1992 yılında Rusya, uluslararası kuruluşlara 205 kaza rapor etmek mecburiyetinde kalmıştır.' İngiltere'de ise gizlenen ve yeni ortaya çıkarılan 17 ciddi nükleer kaza yaşanmıştı. En son 30 Eylül 1999 günü Tokaimura Nükleer Santrali'nde meydana gelen Japonya'daki en büyük nükleer kazada, 49 işçi yüksek radyasyon alarak tedavi altına alındı. Santral civarında yaşayan 310 bin kişi evlerinden dışarı 'çıkarılmadı, 10 kilometrelik bölge yasak alan ilan edildi. Radyasyon oranı normalin 15 bin katına çıktı. Bu  kazadan 5 gün sonra,  Güney Kore'de Wolsung Nükleer Santrali'nde benzer bir kaza meydana geldi ve 22 kişi yüksek radyasyona maruz kaldı. 1992'de Rio de Janerio'da ki Dünya Zirvesinde, Ukrayna Çevre Bakanı Dr Yuri Scherbak, ülkesinde 1986 yılında meydana gelen Çernobil felaketi sonucunda 6000 kişinin öldüğünü ve ölü sayısının 40.000'e varacağını, ayrıca yüz binlerce insanın da kansere yakalanacağını söylemiştir. Peki bize satılmaya çalışılan, batının terk ettiği 'en gelişmiş ve güvenli' nükleer santrallerin; 'teknik bir arıza' yapmayacağının veya TMI, Çernobil, Tokaimura Nükleer Santrallrrinde yaşandığı gibi 'insan hatalarından' kaynaklı kaza yapmayacağının garantisini, güvencesini kim verebilir, hele de çöpü patlayıp 38 kişinin öldüğü Türkiye gibi bir ülkede ?

NORMAL İŞLETME SIRASINDA SANTRAL CIVARINDA YAYILAN VE KAZALARLA ÇEVREYE SIZAN RADYASYON ZARARLIDIR. 50 YILDIR NÜKLEER ATIK SORUNU HALA ÇÖZÜMLENEMEDİ.
Bir nükleer santralin normal çalışması esnasında çevreye yaydığı veya kaza sonucu ortaya çıkan radyasyon, canlılara besin ya da soluma yoluyla geçer. Bu radyasyonlar, canlı hücreleri meydana getiren atomları ve molekülleri iyonize ederek yapılarını bozar, kansere yol açar. Nükleer santrallerin civarında yaşayanlarda, kanser vakalannda yüzde 400'lük artış, genetik mutasyonlar sonucu normal olmayan doğumlar, yaygın lösemi hastalıkları görülmüştür. Öreğin, İngiliz Hükümet Yetkilileri, İngiltere'deki Sellafield Nükleer Santrali'nde çalışanlara,
çocuklarında görülen yüksek lösemi oranlan ile ilgili araştırma sonuçları ışığında, çocuk yapmamalarını tavsiye etmiştir. Henüz dünyanın hiçbir bölgesinde, nükleer atıkların saklanması ve
imhası için, lisanslı nihai bir çözüm ve depolama alanı yoktur

İKİTELLİ ÖRNEĞİNDE OLDUGU GİBİ, NÜKLEER SANTRALI OLMADAN BİLE RADYASYON KAZASI YAŞAYAN, 17 AGUSTOS 1999 DEPREMİNDE YAŞADIĞIMIZ ÜZERE, FELAKETLERE HAZIRLIKSIZ OLAN BİR ÜLKEDE; HEM DE AKTİF ECEMİŞ FAY HATTI YAKININA NÜKLEER SANTRAL
KURULAMAZ.
Ülkemizde yaşanan onlarca trajik olaydan, tanker facialarından, çöp patlamalarından, doğal gaz felaketlerinden, trafik kazalarında kazandığımız dünya şampiyonluklarından sonra, yaşamadığımız 'tek ve en büyük milli felaketimiz' kalmıştı, kısmen'0' da;. 8 Ocak 1999 günü İkitelli'deki radyoaktif kazada yaşandı. Televizyonlarda, daha önce de Çernobil felaketi sonrası radyasyonlu çayları fındıkları bizlere sorumsuzca yediren, nükleer güvenliğimizden sorumlu-yetkili uzmanlarımızın; acemiliklerini ve beceriksiz komik müdahalelerini ibretle izledik. Ya bir de nükleer santralimiz olsaydı, neler olurdu siz düşünün? 17 Ağustos 1999 gecesi yaşanan üzücü deprem sonrasında da, devletin, yetkililerin, sorumluların, resmi kuruluşların bu acı felaket karşısında yaşadığı paniğin, yetersizliğin, hazırlıksızlığın, koordinasyonsuzluğun, acizliğin sonuçlarını ulusça yaşadık maalesef Tüpraş Rafinerisi; hem aktif fay kuşağında kurulmuş, hem de deprem sonrası çıkan yangında, en son teknoloji i olduğu iddia edilen yangın söndürme ve güvenlik sistemleri nedense devreye sokulamamıştır. Bütün bu yaşanan onca felakete rağmen, daha henüz yaşamadığımı, ülkemizin görüp görebileceği en büyük bir başka 'milli felaket'e ise, Akkuyu Nükleer Santral İhalesiyle adım adım yaklaşılıyor. Uzmanlar; "Akkuyu Nükleer Santralı, 25 kilometre uzaklığındaki aktif Ecemiş fay hattı yakınına kurulursa, yaşanabilecek bir depremde ve kazada, tam bir felaket yaşanabileceğini, Türkiye'nin yanısıra, tüm Ortadoğu'nun etkileneceğini" söylüyorlar

ÜLKEMİZDE 'ENERJİ KRİZİ' YOK, 'ENERJİ YÖNETİMİ KRİZİ' VAR 


DPT hazırladığı enerji raporuyla, Enerji Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarını yanlış, gereksiz ve plansız yatırım yaptığı için eleştiri yağmuruna tuttu. Benzer şekilde Dünya Bankası Türkiye Direktörü Ajay Chhibber, Kasım 1999'da Enerji Bakanlığı Müsteşarı Yurdakul Yiğitgüden'e gönderdiği mektupta, şu uyarıları yaptı; 'Yeni üretim kapasitesi için önerilen büyük yatırımların gerekli olup olmadıklarından emin olmak için, talep projeksiyonları gözden geçirilmelidir. Hali hazırda Türkiye'nin oldukça büyük yedek marjının olması nedeniyle, henüz hukuki anlaşmaları sonuçlandırılmayan Yap İşlet Devret Projeleri ertelenmelidir'. Birbirinden habersiz olarak enerji planlamalarını yapan DPT, Enerji Bakanlığı, Botaş, TEAŞ, TAEK, DSİ gibi kuruluşların, aslında ne kadar 'plansız', 'koordinasyonsuz' oldukları ve yaşadığımız krizin aslında bir 'enerji yönetimi krizi' olduğu açıktır. Herkese mavi boncuk dağıtılarak,''enerji köprüsü' olmayı hedefleyen ülkemiz, kendi enerji yatırımları ve sanayileşme politikalarını, tamamen dış konjonktürlere bağlı olarak, gündelik politik çıkarlar ve rant hesaplarına göre yapmaya
çalışıyor. Tahkim yasasını da hiç tartışmadan, sonuçlarını hiç hesaplamadan kabul ederek, Uluslararası şirketlerin boyunduruğuna girerek, yeni kapitülasyonlara imza atarak, geri dönüşü olmayan bir cendereye sokuluyoruz.

TÜRKİYE, TEAS, TAEK, NÜKLEER SANTRAL PROJELERİNE HAZIR DEĞİLDİR.
İ.T.Ü. Nükleer Enerji Enstitüsü Profesörlerinden Osman Kemal Kadiroğlu 'Nükleer santral ihalesi bu kadro ile, olmaz!',' Yıllar boyu yapılan siyasi atamalar, sonucunda TAEK artık İşlemez ve ülkeye yarar sağlayamaz bir duruma gelmek üzeredir. TEAŞ' da nükleer konularla ilgilenmekle görevli grup mesleki ve nükleer konulardaki bilgileri göz önüne alındığında fevkalade yetersiz oldukları görülür. Bu kadro ile nükleer santral ihalesi yapılması zor ve tehlikelidir' gibi çok ciddi ve ağır iddialar öne sürüyor.

TÜRKİYE'NİN NÜKLEER ENERJİYE İHTİYACI YOKTUR.
Nükleer santralleri ülkemizde kurdurtmak için, bugüne kadar öne sürülen tüm gerekçeler, hem gerçekçi değildir, hem de bugün artık tamamen geçersizdir. Çünkü:
  • 35 yıl önceki dünya tercihlerine göre, nükleer santraller, henüz sorunları bilinmediği ve yaşanmadığı için, kabul edilen ve bütün ülkelerin peşinde koştukları bir enerji kaynağı idi. Oysa bugün Türkiye hariç, tüm dünya nükleer enerjiden kaçıyor.
  • 1970'lerde resmi kurumlarca yapılan bütün enerji arz/ talep senaryoları, en az 2-3 katı hatalı ve abartılı hazırlanmıştır. Bunlara dayandırılarak ortaya atılan, nükleer santrallerin 'tek ve zorunlu' tercih olması, teknik veya ekonomik olarak değil, sadece birilerinin çıkarlarına göre 'siyasi' bir karardır.
  • Su ve linyit kaynaklarımızın, ancak %30'unu kullandık. Ayrıca, tüm dünyada kullanılmaya başlanan, güneş, rüzgar, jeotermal, küçük su potansiyelleri, biomas gibi enerji kaynaklan henüz değerlendirilmemiştir.
  • Ülkemizde nükleer santral kurulması planlanan 1960'lı yılların ortalarında, henüz hiçbir kuruluş; rüzgar türbinlerinin, güneş pillerinin, küçük hidroelektrik santrallerin, gel-git santrallerin, jeotermal-doğal gaz santrallerinin, enerji verimliliğinin, enerjinin etkin ve doğru kullanımın, enerji tasarrufunun adını telaffuz bile etmemişti. Oysa, o gün hiç planlamalarda olmayan ama, bugün ise neredeyse, Türkiye'nin elektriğinin yansını karşılayacak kadar doğal gaz anlaşmaları yapılmış durumdadır:
  • Ülkemizde nükleer santraller için yeterli uranyumun bulunduğu öne sürülmektedir. Oysa, yaklaşık 9000 ton civarında çok zengin olmayan ve yurtdışında zenginleştirilmesi zorunlu olan bir uranyum rezervimiz var Bu da, 1000 Mw'lık bir nükleer santralın, ancak 20 yıllık ihtiyacını karşılamaya yetebilir. Sonuç olarak yakıt ve teknoloji olarak dışa bağımlılığımız devam edecektir.
  • Resmi rakamlara göre bile; % 18-20 oranında olan elektrik üretim ağıtım ve iletim sistemlerimizdeki kayıp ve kaçaklar, OECD ortalamasının 3 katıdır. İletim ve dağıtım hatlarında yapılacak ciddi iyileştirmelerle, trafo ve enerji üretim santrallerimizdeki birtakım teknolojik yeniliklerle, en az ülke üretim kapasitemizin 1/4'ünü, yani 4-5 adet Akkuyu Nükleer Santrali'nin üreteceği elektriği sağlamış olacağız.
  • TÜSİAD'ın 1994 yılında hazırlattırdığı 'Türkiye'nin Enenji Raporu'na göre; Türkiye, her ürettiği ürün için, aynı ürünü üreten OECD ülkelerinden tam 2.5 kat daha fazla enerji kullanıyor. Ve yine aynı rapora göre Ülkemiz, basit, az maliyetli acil iyileştirmelerle ve bazı eski üretim teknolojilerinin modemizasyonuyla, kullandığı enerjinin %46'sını tasarruf edebilir. Kısaca delik ve kaçağı olan bir havuzu onarmak yerine, musluk satabilmek için, daha fazla muslukla doldurmayı öneriyor nükleer lobiler. Yeni bir santral yatırımı yapmadan, 6-8 adet Akkuyu Nükleer Santrali'ne eş değer bir tasarruf potansiyelimiz mevcuttur 
  • Sadece Avrupa'da ve ABD'de uygulandığı gibi, şu an evlerimizde, iş yerlerimizde kullandığımız ampulleri, 5 kat daha az enerji tüketerek aynı aydınlatmayı sağlayan, yeni verimli kompakt ampullerle değiştirmemiz durumunda, en az 2 adet Akkuyu Nükleer Santral yatırımının sağlayacağı elektriği tasarruf edebileceğiz.
  • 2010 yılında, ihtiyacımız olacağı söylenen ve kurulması planlanan 60 000 MW'lık gücün, yalnızca %2'sini sağlayacak olan Akkuyu Nükleer Santrali'nin, enerji açığımızı nasıl karşılayacağını ve 'tek' çözüm olabildiğini anlamak zaten mümkün değildir.
  • Doğru enerji kaynağını, doğru zamanda, doğru biçimde, doğru yerde ve doğru miktarda kullanmak önemlidir. Türkiye, 2000. yıllara girerken; sanayileşme politikalarını ve dolayısıyla sanayileşme tercihlerine göre belirlenen enerji planlamalarını, eski teknolojilere, fosil yakıtlara göre değil, daha verimli, temiz ve çevreyle uyumlu teknolojilere göre yeniden düzenlemelidir. Çünkü 'yeni'nin planlaması,'eski' ye göre yapılamaz.


AYRICA AKKUYU
  • Askeri, Ulusal Güvenlik Stratejileri Açısından Uygun Bir Bölge Değildir: 1970'li yılların konjoktürüne göre, önce Marmara ve Karadeniz Bölgelerinde kurulması düşünülen santral, Milli Güvenlik Konseyi'nden gelen itirazlar üzerine, Sovyetler Birliği 'tehlikesi' nedeniyle Güney'e kaydırılmış ve Akkuyu seçilmiştir. Ancak, konjonktür artık değişmiş ve 'tehdit bölgesi','tehlikeli komşular' Akkuyu'ya daha yakın durumundadır.
  • Yer, Zemin ve Deprem Etütlerine Göre En Uygun Bölge Değildir: 25 yıl önceki teknolojik olanaklara ve bilgilere göre etütleri yapılarak onaylanan yer lisansının bugün için geçersiz olduğu ortadadır. Akkuyu'ya1976 yılında yer lisansı onayı veren üç kişiden biri olan Nükleer Mühendis Prof. Dr. Tolga Yarman, bugün bu lisansın artık geçersiz olduğunu beyan etmiştir.
  • Olası Bir Kazada Etkilenecek ve Tahliye Edilecek Nüfus Yoğunluğu Az Bir Bölge Değildir: 25 yıl önce, kimse bu bölgenin bir turizm bölgesi olacağını, hem de yılda ülkemize 10 milyar dolar turizm girdisi sağlayacağını öngörememişti. Giderek turizmin Akdeniz'de, Antalya ve Mersin kıyılan arasında attmasıyla, özellikle yazın, nüfus yoğunluğu milyonlarca kişiye ulaşmaktadır Daha önce çok iyi hesaplanmamış olan, nüfus yoğunluğu konusunun yanı sıra, en ufak 'gerçek' bir kazadan veya dış kaynaklı olarak çıkartılmış bir kaza 'söylentisinden', bölgede giderek artan turizm potansiyeli, narenciyecilik, sebzecilik gibi tarımsal faaliyetler de büyük zarar görecektir.
  • Nükleer Santrallerin İhtiyacı Olan Soğutma Suyu İçin Uygun Bir Bölge Değildir: Akdeniz'in insanları gibi denizi de sıcaktır. Bu nedenle burada kurulacak santralın 'termodinamik verimi' Nükleer Mühendis Prof. Dr Tolga Yarman'ın da sıkça dile getirdiği gibi düşük olacaktır. Hiçbir Akdeniz ülkesinde, aynı enlemde ve deniz sıcaklığında nükleer santral kurulmamıştır.
  • ÇED Raponı Hazırlanmamış ve Uluslararası Mevzuatlar dikkate alınmamıştır.

Ülkemizin gelecek kuşaklarını da, ciddi ipotek altına alacak olan Nükleer enerji serüveninin karan; yöre halkını, bilim çevrelerini, meslek ve kitle örgütlerini, sivil toplum kuruluşlarını dışlayarak, bir avuç siyasetçi ve bürokrat tarafından, kapalı kapılar arkasında alınamayacak kadar yaşamsaldır. Bizler dünyayı ve ülkemizi, nükleer lobilerin tehlikeli oyunlarına teslim etmeyecek kadar çok seviyoruz. Akkuyu'da ve Türkiye'nin herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz. Bunu engellemek için sonuna kadar mücadele edeceğimizi bildiriyoruz.

YAŞAMI SEÇİN, VAZGEÇİN...
DİSK 
KESK 
TURK 
DIŞ HEKİMLERİ BİRLİĞİ 
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ 
TMMOB
TTB 
TÜRK VETERİNER HEKİMLER BİRLİĞİ 
TÜRMOB
HALKEVLERİ 
ÇHD
TÜKETİCİ HAKLARI DERNEĞİ 
NÜSED
PSAKD 
NÜKLEER KARŞITI PLATFORM-ANKARA 
ANKARA CUMHURİYET OKURLARI 
CUMHURİYET KADINLARI DERNEĞİ 
ANADOLU GUNEŞİ ÇEVRE KOOP
DBP 
EMEP 
HADEP 
İŞÇİ PARTİSİ 
ÖDP
Ankara Üniversiteleri Öğrenci Koordinasyonu 
ODTÜ Ekonomi ve Çevre Topluluğu
kinodelia